Hikaye bilgisi: Regulus'un Diriltme Taşı'nı bulma isteğini anlatan bir bölümlük hikayedir.
Anlatıcı: Regulus Black.
--------------Okul bittikten sonra özgürlüğüme kavuşacağımı ve daha mutlu olacağımı düşünürdüm her zaman ama unuttuğum bir gerçek vardı ki, ben sıradan bir ergenlik dönemi geçirememiştim ne yazık ki ve bunun acısı mezuniyetten sonra bile çıkmaya devam ediyordu.
"Belki de çalışmalısın." diye önerdi annem "Kafanı dağıtacak bir iş bulsan iyi olur aslında." Haklıydı ancak çalışmak içimden gelmiyordu. Çalışırsam ölürmüşüm gibi hissediyordum, oysa ki evde her gün yavaş yavaş ölüyordum. Son olarak "Arkadaşların çalışmıyor mu?" diye ekledi.
"Dominic çalışıyor ama fazla aktif değil. Aile geleneğine göre, bir varis vermeden denize sık sık açılmasına izin verilmiyormuş. Rabastan yatıyor... Keşke onun kadar gamsız olabilseydim." Rabastan mı gamsızdı yoksa ben mi fazla takıyordum bilmiyordum zira on dokuz yaşına girmiştim ve her şey en az iki yıl önce yaşanmıştı.
İsteyen bana güçsüz desin, isteyen duygusal desin; abarttığımı düşünsün ama böyle hissediyordum işte! Ve hislerim en çok geceleri güçleniyordu. Akşam yemeğimi yiyip, odama çekildiğimde ve annemin yatmasıyla eve bir karanlık çöküyordu. Aynı şekilde benim ruhuma da. Geçmiş pişmanlıklarım kafamı kurcalıyordu:
Evan'ı kurtarabilir miydim? Ace'i? Barty'yi? Valerie’yi? Babamı? Barty'ye ihanet mi ediyordum yoksa hala yaşayan ben olduğumdan bu yaptığım normal miydi? Neden hala yaşıyordum? Cezam ne zaman bitecekti? Peki ya bu keder?
Kayıplarımızın yanına gitmeyi düşünmedim değil. Ayaklarım yarım metre yukarıda, boynumda iple avizeden sallanmak... Yaşamak için güçlü değildim, ölmek için hiç değildim!
İki parça parşömen kaptığım gibi Rabastan ile Dominic'e ayrı ayrı mektuplar yazdım ve onları eve davet ettim. Ertesi gün akşamüstü yanımdaydılar. Onlarla birlikte bahçeye çıktım, çimenlere uzandık. Başımın tepesinde Dominic'in başını hissedince bir an için düşüncelerimden uzaklaştım ve onların dünyevi muhabbetlerine kulak verdim.
"Sevgilin nasıl, Minic?" diye sordu Rabastan, alay eder gibi. Dominic ofladı. "Daha kaç kere söylemem lazım, Swan benim sevgilim değil." Rabastan güldü. "Tüm mektuplarınızda flörtleşmiyor musunuz? Sana kokulu mokulu mektuplar atmıyor mu? Birinin ona asıldığını öğrenince kudurmuyor musun?"
"Ne olmuş yani?" dedi Dominic "Kıskanamaz mıyım?" Rabastan kafasını ona çevirdi. "Reg ile ben kıskanmıyoruz." Dominic gözlerini devrdiğine emin olduğum bir şekilde ofladı ve beni dürttü. "Ee Regulus, sende ne var ne yok?"
"Kötüyüm." diye itiraf ettim "Geçen ay altı kere Rosierlar'ın evine sızdım. Bir kere Rohan'a yakalandım ama başıma dert almadım." Tuhaf bir sessizlik oldu. Sonra Dominic bir şeyler söylemeye çalıştı. "Şey- ben- kötü olmuş- yani- Rohan kötü bir şey düşünmez zaten. Helen da öyle... Neden oradaydın?"
"Çünkü özledim." derken sesim titredi "Evan'ı. Hayaleti orada değildi ama mezarı başında oturup konuşmak bile biraz da olsa iyi hissettiriyor. Herkesin ölümünü kabullendim ama onu kabullenemiyorum. Onu seviyorum ve alınmayın ama içinizde bana en yakın oydu. Yokluğunu kaldıramıyorum artık."
"Kötü hissetmekte haklısın." dedi Dominic "Ve evet, ikiniz çok yakındınız... Bana kalırsa bu denli üzülmenin sebebi gözlerinin önünde onu kaybetmiş olman ve o Ace'den sonra kaybettiğin ikinci kişi. Deneyimsizliğinin üzerine balyoz gibi vurulmuş bir darbe."
"Onu geri getirmek istiyorum." dedim ve onlar görmeden tek damla gözyaşımı sildim "Tek bir şansım olsa onu seçerim... Hiç kimseyi değil, onu. Babamı değil, ağabeyimi değil, sadece Evan'ı döndürebilsem bana yeter."
"Bu güzel olurdu!" dedi Rabastan "Zamansız giden insanları geri getirmenin bir yolu olsa bunun için her şeyi yapardım. Belki böyle bir yol vardır."
"Hayır, yok!" diyerek araya girdi Dominic, sertçe. "Ben de gidenler için çok üzülüyorum ve kabullenmek zor geliyor; Rosierlar'a gittiğimizde Evan'ın yokluğu her şeyden çok dikkat çekiyor ama yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Garip garip konuşarak birbirinizi gazlamayın!"
"Aslında var." dedim "Diriltme Taşı bu dileğimi yerine getirmeme yardımcı olabilir ama nerede olduğunu bilmiyorum, en ufak bir fikrim dahi yok." Dominic oturur pozisyona geçerek yüzüme baktı. "Saçmalama! Bu Ölüm'le alay etmek olur! Zaten Mürver Asa'ya sahip olduğun için potansiyel olarak bir bela mıknatısısın. Başına daha fazla dert alma sakın!"
"Regulus Black: Ölümün Efendisi!" dedi Rabastan, etkileyici bir tonlamayla ve Dominic'in yumruğunu yedi omzuna. Aslında kulağa cezbedici geliyordu ama Dominic de haksız değildi. Başıma daha fazla bela almak istemiyordum ve normal bir hayatım olsun istiyordum. Öte yandan Evan'ı da yanımda istiyordum.
Ona bunu yapmayacağıma dair söz verdim ama aklım Taş'taydı. O gece Dominic de Rabastan da bizim evde kaldılar ancak ben koca gece Taş hakkında düşünüp durdum. Mürver Asa gibi o da benim bela mıknatısım mı olurdu? Evan'ı kurtarma pahasına değerdi! Ama onu tekrar kaybedebilirdim ve şu an yanımda olan insanlar arasından da kayıplar verebilirdim. Annem ölebilirdi, Dominic ölebilirdi, Rabastan ölebilirdi, Kat ölebilirdi, zaman zaman korumalığımı yapan Sienna ilk hedeflerden biri olurdu.
Bir hafta içinde James Potter ile özel bir görüşme ayarladım. Öyle yakın değildik ama birbirimizin yüzüne bakmamazlık da etmiyorduk ve ondan bir Yadigar'a sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Benimki kan döküyordu, onunki de böyle mi diye bilmek istiyordum.
Ona bu soruyu sorduğumda güldü. "Hayır, hayır. Pelerin yüzünden kimse ölmedi." O gülünce ben de zar zor tebessüm etmeye çalıştım. "Hiç diğer Yadigarları da toplayıp, Ölümün Efendisi olmayı düşündüğün oldu mu?.. Yoksa Asa'ya sahip olmanın getirdiği lanetlerden biri mi bu?"
"Asa tehlikeli bir Yadigar ve her ne kadar böyle şeyleri eğlenceli bulsam da ona sahip olmadığım için mutluyum. Soruna gelecek olursam, diğer Yadigarları toplamak aklıma hiç gelmedi. Pelerin için bana ulaşmaya çalışan çok insan oldu ve bazıları inanılmaz paralar önerdi. Onu vermedim. Onu Ölüm Yadigarından ziyade bir baba yadigarı olarak görüyorum. Benden sonra benim çocuğuma geçecek. Ben istikrarlı olduğum sürece kimse Ölümün Efendisi olamaz. Asa kardeşleriyle bir araya gelmek istiyor olabilir, sen ne istiyorsun peki?"
"Karargahtaki yardımlarını gözardı edemem. Seninle ortak bir geçmişimiz var, aynı zamanda da ortak acılarımız. İkimiz de bizim için değerli insanları kaybettik; kardeşimiz seviyesindeki arkadaşlarımızı ve aşklarımızı. Mürver, Ölümün Efendisi olmamı istiyor olabilir ama benim tek istediğim Diriltme Taşı. O olursa artık üzülmek zorunda kalmam ama beraberinde nasıl bir sorun getirir bilmiyorum."
"Mantıklı konuştuğum nadiren görülür ve genelde heyecan ararım ama bu sefer söylemem gerekiyor ki sakın bunu yapma, Regulus! Taşın ilk sahibinin intihar ettiğini bilmiyor musun? O Taş bir hayal kırıklığı. Şimdi üzgünsün belkiama ona sahip olduktan sonra mahvolursun."
"Peki, önerin ne?" diye sorduğumda dudak büktü. "Ben de Sirius'u çok özlüyorum ve geri dönmesi için adam bile öldürürüm ama bu mümkün değil. Bir şekilde dayanmaya çalışıyorum. Onun anısına saygım sonsuz ama artık elimdekilerle mutlu olmaya çalışıyorum. Remus hala yanımda ve sanırım bir kızdan hoşlanıyorum, duygularım karışık biraz. Sen de önüne bak artık. Geçmişe takılıp kalma."
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra James'in evinden ayrıldım ve yeniden Rosierlar'ın evine sızıp, katakomba indim. Yere oturarak başımı Evan'ın mermer tabutuna koydum. "Senin için yapabileceğim hiçbir şey olmadığı için üzgünüm. Artık öldüğümde görüşeceğiz. Beni affet!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mıntıka Hikayeleri | Mıntıka Serisi One-Shot
FanficMıntıka Serisi'nde bulunan karakterler için yazdığım tek bölümlük hikayeleri yayımlıyorum. . 14.07.2020 tarihinde yayımlanmaya başlanmıştır