Ertesi gün dersten çıkıp kendi restoranıma gittim, bugün Atilla yeni tamamlanan birkaç parça eşyayı da getirecekti, restoranın iç dekorunda birkaç değişiklik yaptıktan sonra açmaya hazır olacaktı.
İçeride birkaç düzenleme yapmaya dalmışken birden birisinin gözlerimi kapatan ellerini hissettim. Bu sıcak ellerin sahibinin Atilla olduğunu tahmin etmek fazla zamanımı almadı.
"Atilla? Ellerini gözlerimden çekmen için üç saniyen var.""Atilla da kim?"
Bir dakika ya! Bu sesi bir yerden tanıyorum."Yiğit!" Diye bir çığlık attım. İyi de beni nasıl buldu ki?
"Doğru cevap! Tabii başta verdiğin cevabı saymazsak." Deyip ellerini gözlerimden çekti. Hemen arkama dönüp boynuna atladım, nasıl da özlemişim...
Yiğitle bir süre oturup sıcak kahvelerimizi yudumlarken lafladıktan sonra geldiği andan itibaren sormamasını dilediğim soruyu sordu.
"Atilla kim?""Atilla mı?"
"Evet, ilk başta beni O sandın ya. Tanımasaydın 'Atilla' demezdin herhalde."
"Hı, o konu. Önemli birisi değil ya. Kafenin dekorasyonunu yapan birlikte çalıştığım bir iç mimar arkadaşım."
"Türk yani?"
"Eh, yani. Atilla diye İngiliz ismi falan olamayacağına göre?"
"İstanbuldan mı tanıyorsun? Benim hiç haberim yok böyle bir arkadaşın olduğundan."
"Yok, burada tanıştık. Tatsız bir rastlantı daha doğrusu. Sonradan Darian bana yardım etmek için bir iç mimar arayışına çıktı ve onu bulmuş. Bu vesileyle tanışmış olduk."
"Anladım... Bir de biz tanışalım şu Atillayla."
"Aman Yiğit, ne gerek var. Alt tarafı iş yapıyoruz ve işimiz bittikten sonra kendi yolumuza çekileceğiz."
"Tamam canım, ne kızıyorsun. Bende 'bizi de tanıştır enişteyle' falan demedim zaten."
"Onu bunu geçte, sen burayı nasıl buldun?"
"Sevgili Jane sağ olsun."
"Hadi canım, onun da mı haberi vardı? Bana hiçbir şey söylemedi."
"Ben söylemesini istemedim. Dün sabah aramıştım, senin yanındaymış o zaman konuştuk."
"Demek arayan sendin." deyip güldüm.
"Evet, kendisi ajanlık konusunda süper. Zaten kendisi de süper..." Deyip kafasını iki yana salladığında omzuna hafif bir yumruk atıp "Darian'la evlenecekler tabii, unutmamak lazım." dedim.
"Ee, senin kalacak bir yerin var mı?""Evet."
"Neresi?"
"Senin evin." deyip yanağımdan bir makas aldı.
"Oh, kendi evin gibi."
*******
Yiğitle eve geleli yarım saat olmuştu, dışarıda yağan yağmura rağmen ateş gibi olan evimde sıcaktan fotosentez yapmamak için rahat bir şort, salaş bir tişört giydikten ve saçlarımı yukarıdan topladıktan sonra koşa koşa merdivenlerden inerek mutfağa girdim ve Yiğit'in en sevdiği yemekleri yapmaya başladım.
"Mmm, burnuma güzel kokular geliyor."
"Can dostumun en sevdiği yemekleri yapıyorum da, o yüzden olabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
RandomDamla, üniversiteyi bitirmiştir. Gastronomi eğitimi almak üzere Londra'ya gider fakat orada hayatının akışını değiştirecek sürprizlerle karşılaşacağından habersizdir. Damla'nın durgun hayatının, hayal kırıklıklarının arasına giren fırtınaya tanık ol...