Sabah restoranıma gitmek üzere 9'da gözlerimi açıverdim. Şef ile dersimiz 4 buçukta olduğu için bunu fırsat bilip kendi mekanımı toparlamaya karar vermiştim.
Yatakta doğrulup çalan alarmı susturdum ve kalkıp cama doğru yürüdüm. Hava iç karartıcı, bir o kadar da güzeldi. Sanki bugün yağmur bir başka yağıyordu. Fazla ıslanmadan arabama nasıl koşacağımı düşünmeye başladım, daha sonra da bu havaya uygun ne giyeceğimi... İstanbul'un değişken, bir o kadar da yumuşak havasını özlediğimi farketmem fazla zaman almadı.
***********
Duştan çıktıktan sonra büyük gardolabımın önüne gidip beyaz yüksek bel etek, açık pembe göbek üstü kazağımı çıkardım. İnce siyah külotlu çorap ve siyah botlarımı da çıkarıp hazırlanmaya başladım.
Rutin işleri hallettikten sonra saçımı rastgele bir ev topuzu yaptım, pudra rengi boyunluğumu ve montumu giydikten sonra koşar adımlarla evden çıkıp arabama gittim. Restoranın yolunu tutarken bir yandan "acaba Atilla'yı arasam mı?" diye düşünmekten kendimi alamadım. Işıklarda durduğum sırada elim telefona gitti, rehberde adını buldum, tam arama tuşuna basacakken arkadan çalan korna sesleriyle irkildim ve gaza bastım. Böylece Atilla'yı arayıp "Günaydın" deme hayalleri de havada kaldı.
Restoranın kapısını açıp içeri girdiğim anda karşılaştığım manzara ile hayatımın şokunu yaşadım desem yeridir, ağzımdan bir çığlık kaçtı.
Atilla içerideydi ve önünde çok güzel bir kahvaltı sofrasıyla bana bakıyordu. Ağzım açık ona bakarken yanıma gelip hafifçe çenemi yukarı doğru itti ve ağzımı kapattı, ardından "Sinek kaçacak" deyip güldü. Ben içinde olduğum şoktan çıkmaya çalışırken "Sanada günaydın prenses, ne kadar güzel karşıladın beni." dedi.
"Gü... Günaydın. Sen içeri nasıl girdin?"
"Unuttun mu? Yedek anahtar vermiştin bana. Geçen gün sen dersteyken ölçü almam gerekiyordu ya hani."
"Ah, tabi ya... Kusura bakma şoka uğradım birden, korktum biraz."
"Biraz mı? Buradan bile kalp atışlarını duyabiliyorum."
"Kalp atışlarımı duyacak kadar yakınımda olduğun için olabilir mi?" Deyip tek kaşımı kaldırdım ve "kahvaltı harika görünüyor." deyip masaya doğru yürüdüm.
"Bir gastronomi öğrencisi değiliz ama bizde de bir şeyler var." dedi ve gülümsedi. Kahretsin yine çok tatlı be!
"Güzel bir kahvaltı hazırlamak için gastronomi okumak gerekmiyor ki."Bol kahkahalı bir kahvaltı yaptıktan sonra Atillaya dönüp "Ellerine sağlık, çok lezzetli olmuş." deyip güldüm.
"Afiyet olsun, beğendiğine sevindim.""Sanırım 3-4 kilo aldım."
"Kilo al diye hazırladım." dedi ve kahkaha attı.
"Kilo mu alayım? Daha nereme alacağım acaba? Zaten gayet kiloluyum."
"Kilolu musun? Güldürme Allah aşkına. Sen kiloluysan obezler ne acaba?"
Bu ettiği iltifatın hoşuma gittiğini bildiren bir kahkaha patlattım.
"Ben ciddiyim. Görünüşe göre hiçbir şey yemiyorsun, kırılmak üzeresin. Bu kadar güzel yemek yapan bir insan nasıl olur da kendi yemeklerinden yiyip kilo almaz hayret ediyorum.""Yiyorum ya abartma. Sadece biraz spora düşkün olduğum için çabuk eritiyor olabilirim."
"Şuan ben burada sana kahvaltı hazırlamış olmasaydım ne yiyecektin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
De TodoDamla, üniversiteyi bitirmiştir. Gastronomi eğitimi almak üzere Londra'ya gider fakat orada hayatının akışını değiştirecek sürprizlerle karşılaşacağından habersizdir. Damla'nın durgun hayatının, hayal kırıklıklarının arasına giren fırtınaya tanık ol...