Konferanstan çıkıp eve geldim, çok yorgundum. Bundan nefret ediyorum ama salonun ortasında kıyafetlerle uyuya kalmışım.
Alarmın çalmasıyla irkildim. Dünkü konferansta bu akşam restoranda önemli müşterilerin olacağını söylediler. Restoran sahibi müşterilere farklı lezzetler tattırmak istiyormuş, Türkiye gibi mutfağı zengin olan bir yerden geldiğim için beni görevlendirdiler.
Ha şimdi diyeceksiniz ne mutfağı ne restoranı. Siz sormadan ben söyleyeyim, gastronomi okudum ve en büyük hayalimi gerçekleştiriyorum. Küçüklüğümden beri mutfağa girmeye, bir şeyler yapmaya bayılırım. Üniversitede gastronomi bölümünü seçtim, mutfak sanatları...
Hep dünyaca ünlü lezzetlerin sırlarının bende olmasını istemişimdir.
Her neyse, paytak paytak yürüyerek banyoya gittim, suyu açtım.
Küvet dolana kadar 3 tane çikolatalı kruvasanı mideye indirdim. Lanet olsun, çok lezizler!
Köpükle dolu küvete girip Ipod'umdan Evanescence-What You Want açtım, şarkının ritminden kurtulduktan sonra suyu açıp iyice durulandım.
Kaz ayağı desenli yüksek bel mini etek ve üzerine siyah yarım bir body giydim (Multimedya). Saçımı at kuyruğu yapıp eyeliner ve parlatıcıdan oluşan hafif bir makyaj yaptım. Siyah çantamı aldım ve evden çıktım.Restorana girdiğimde "hoşgeldiniz Dannia Hanım" diye karşılandım.
Yok, bunlarda söyleyemiyor ismimi.
"Şef nerede?"
"Mutfakta, sizi bekliyor."
Mutfağa girdiğimde içimde bir şeyler pişirme isteği canlandı. Bu restoranın mutfağı gerçekten harika. Yine babam sayesinde bu restoranda görev yapıyorum, babam sağolsun vol 2.
"Hey Şef, günaydın!"
"Günaydın Damla, seni bekliyordum. Bu akşam önemli bir rezervasyon var, birkaç ünlü mimar toplantı yapacakmış.
David bizzat senin ilgilenmeni istedi. Dünde dediğimiz gibi, Türk mutfağını bildiğin için el lezzetinin müşterilere farklı geleceğini düşünüyorlar."
David, babamın arkadaşı. Babam 10 yıl önce bu restoranı açmasında büyük katkı sağlamıştı. O da bir teşekkür borcu olarak ve beni çok sevdiğinden burada eğitim almamı teklif etti. Böyle ünlü bir restoranda kim eğitim almak istemez ki?!
"Merak etme Şef, hallederim." dedim ve önlükle mantar kepi takıp işe koyuldum. Saat henüz 11 buçuktu, misafirler 6da geleceklerine göre yavaş hareket edip daha lezzetli yemekler yapabilirim diye düşündüm
Yemek listesi
• Kremalı mantar çorbası
• Hardallı deniz mahsulleri salatası
• Rezeneli, kurutulmuş domatesli levrek
• Yaprak sarması
• Zeytin ezmeli burma açma
• Karamelli trileçe tatlısı
Ben yemeklere dalmışken şefin ıslığı bütün dikkatimi dağıttı.
"Sanırım onlara hiçbir şey kalmayacak ve hepsini ben yiyeceğim"--Şef
"Merak etme şef, sizlere de ayırırım"
"Şimdi sen buradayken bizi Türk mutfağına alıştıracaksın, eğitimin bitince ne yapacağız bilmiyorum. Acaba sende bize mi eğitim versen Türk Yemek Kültürü üzerine?"--Şef
"Abartma, kesin bir yerlerde hata yapıyorumdur yine."
"Leziz görünüyorlar, sanırım en kısa zamanda Türkleri ziyarete gideceğim."--Şef
Bir kahkaha patlattım, buradaki herkes çok samimi gerçekten.
"Akşam müşteriler gidene kadar burada durmama gerek var mı yoksa eve mi gideyim?"
"David burada kalmanı söyledi, eğer senin içinde sakıncası yoksa.
Müşterilerin özel istekleri olabilirmiş, mutfağı senden başkasına emanet etmek istemiyor. Pabuçumuz dama atıldı." diyerek güldü Şef ve beni yalnız bırakmak üzere mutfaktan ayrıldı.Yemekleri hazırladım, bizzat kendim tabaklara servis ettikten sonra garson teker teker götürdü.
1 saat geçmişti, ben bir şeyler atıştırırken David yanıma uğradı ve müşterilerden birinin beni görmek istediğini söyledi. "Neden?" diye sorduğumda bilmediğini, adamın "yemekleri yapan kişiyi görebilir miyim?" diye sorduğunu söyledi.
Önlüğü ve mantar kepi çıkarıp kendime çeki düzen verdim, David'le beraber mutfaktan ayrıldık. Bir yandan da umarım kötü bir şey demezler diye dua ediyordum, 7 saat boyunca hiç oturmadan yemek yapmıştım, beğenin bir zahmet!Masanın yanında durduk, David çağıran müşteriye beni takdim etti. Türkiye'den eğitim için gelen deneyimli bir şef olduğumu söyledi.
Ne? Şef mi dedi o? Vay be, adam beni 5 saniyede sevindirdi.
Beni çağıran adam elini bana doğru uzatarak "Atilla Altınsoy" dedi.
Elini sıkıp nezaketen memnun oldum dedimde, bu adam beni niye çağırdı ki?
"Bu yemekleri Türk bir şefin yaptığını anlamıştım ve biraz merak ettim doğrusu. Yemekler çok lezzetli bunun için ayrıca elinize sağlık Damla Hanım ama yaprak sarmalarının kalınlığı birbiriyle orantılı değil" dedi İngiliz aksanıyla. İyi de sanane be adam sarmaların kalınlığından diyesim geldi ama diyemedim. Gerçekten ama, ona ne? Yemeği yesin sussun işte sarmaların orantısızlığı midesini mi bozdu?
"Anlamadım, sarmaların kalınlığının sizinle ne ilgisi var?" dedim kendimi tutamayarak.
"Annem her Türk annesi gibi çok güzel yemek yapar, bir dönem Türk mutfağı üzerine eğitim aldı, yemeklerde söylediklerinden aklımda kalmış. 'Yaprak sarması bir serçe parmağı kalınlığında olmalı' demişti bir keresinde, o aklıma geldi. Bu yüzden sizi görmek istedim. Dikkat ettim de sizin sarmalarınızdan her biri beş parmağın biri kalınlığında." dedi ATİLLA BEY.
Sinir olmuştum gerçekten. Deli bu adam, simetri hastalığı filan var sanırım.
"Anladım efendim, bir dahaki yaprak sarması çalışmalarımda bu görüşünüzü göz önünde bulundururum, en olmadı sizi bulup sarmaları huzurunuza sunarım. Eğer beğenirseniz." dedim dişlerimi sıkıp sinirlerimi yatıştırmaya çalışarak.
David hemen atladı ve 'kabul ederseniz sarmalar ikramımız olsun' dedi. Hey Allah'ım! Bu da ayrı bir manyak.
"Hayır hayır, teşekkür ederiz, kusura bakmayın lütfen." dedi mahcup bir tavırla Bay çokbilmişin yanında oturan adam.
Daha fazla orada duramayıp "Afiyet olsun" diyerek mutfağa geçtim.
Telefona baktığımda bir sürü cevapsız arama vardı, Hande'den.
Alt tarafı beş dakika müşteriyle ilgilendim be kızım!Telefonu kapattığımda garson tatlı servisi yapmak üzere hazırlık yapıyordu. İçimden "umarım buna da bir kulp takmaz bay çokbilmiş" dedim.
Aradan 10 dakika ya geçti, ya geçmedi bilmiyorum garson 9 numaralı masadaki bir müşterinin beni çağırdığını söyledi. İçlerine mi doğdu ne? Kendi kendime Türkçe küfürler yağdırdım, nasıl olsa garson beni anlamıyor.
Yanlarına gittiğimde tekrar Bay Çokbilmiş bana dönerek tatlının ismini sordu.
"Karamelli Trileçe Tatlısı" dedim sakince.
"Sanırım şerbeti biraz ağır kaçmış." dedi gıcık bir tavırla. Hayır hayır, bu adam gerçekten gıcık! Bilerek mi yapıyor anlamadım, deli etti beni. Hem bunlar buraya toplantı için gelmedi mi? Toplantıdan çok yaptığım yemeklerle uğraştı adam. Neyse sakin ol Damla.
"Olabilir beyefendi, ya da siz fazla tatlıdan haz almıyor olabilirsiniz. Damak tadı bu sonuçta. Renkler ve zevkler tartışılmaz, bu konuda size bir şey diyemem. İzninizle, tekrar afiyet olsun." diyerek oradan ayrıldım. Gerçekten bir yerlere yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum.
Neydi bu adam? Gurme falan mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Sular
RandomDamla, üniversiteyi bitirmiştir. Gastronomi eğitimi almak üzere Londra'ya gider fakat orada hayatının akışını değiştirecek sürprizlerle karşılaşacağından habersizdir. Damla'nın durgun hayatının, hayal kırıklıklarının arasına giren fırtınaya tanık ol...