DAVETSİZ MİSAFİR

20 2 0
                                    

Başımı fırının camından çektiğim gibi saate baktım, 3'ü çeyrek geçiyordu.
'Son 45 dakika' dedim kendi kendime. Sabahtan beri saatleri sayıyordum resmen. Aklını kaçırmış bir ruh hastasına mı dönüyorum yoksa sıkıntıdan insanlara saran birine mi diye düşündüm. Sanırım gerçekten aklımı kaçırıyordum.
O ukala adamı görmek için neden saat sayıyorum ki? Kim ki o? Sahiden ya ciddi ciddi merak ediyorum şuan; kim olduğunu ve hayatıma neden girdiğini.
Aslında pekte hayatıma girmiş sayılmaz, restoranın dekor işini hallettikten sonra çıkacak nasıl olsa hayatımdan. Umarım.
Düşüncelere öyle bir dalmışım ki Şefin söylediklerini duymadım bile. Sonradan "Dannia, iyi misin?" demesiyle kendime geldim.
İyiyim Şef ya, ne olsun. Alt tarafı henüz birkaç gün önce dehşet bir şekilde karşıma çıkan ve 2 kezde iş dışında gördüğüm gıcık bir adam aklımdan çıkmıyor, o kadar.

"Bir şey yok Şef, hadi şu tatlının tadına bak" deyip gülümsedim.

"Vay be, bence sen bu Gastronomiye doğuştan yeteneklisin, bu nasıl bi' lezzet şefliğimden utandım." diyerek beni etrafımda döndürdü ve kahkaha attı.
5 sene önce biri gelip bana "üniversiteden sonra Londra'da harika bir şeften eğitim alacaksın" deseydi gülüp geçerdim herhalde.
Şefle biraz daha mutfakta oyalanıp kurallar hakkında lafladıktan sonra çıktım ve sevimli restoranımın yolunu tuttum. Saat 4'e 5 dakika vardı. 'son 5' dedi iç sesim. Ama artık bi sus be!

Restoranı açtığımda içerideki eski aynalardan birinin karşısına geçip saçımı başımı düzelttim. Üzerimdeki yürümekten yukarı çıkmış olan dantel desenli şort eteği düzelttim ve çikolatalı sos kalıntıları olan dudağımı temizleyip ten rengi rujumu sürdüm. O sırada telefonum çaldı, arayan annemdi.

"Alo, annecim nasılsın?" Elimden geldiği kadar sıcak ve kendimi affettirici konuşmaya çalışıyorum çünkü 1 haftaya yakındır aramıyorum annemleri, onlarda beni aramadı gerçi bunun hesabını uygun bir zamanda sorarım.

"Biz iyiyizde asıl sen nasılsın? Aramıyorsun bir haftadır bizde işin yoğundur diye rahatsız etmek istemedik."

"Ben bayağı iyiyim annecim, bir haftadır bayağı yoğundum ondan arayamadım. Size sevineceğiniz bir haberim var!" Onlardan gizli bir restoranı devraldığımı öğrendiklerinde başta babam olmak üzere umarım Londra'yı basmazlar.

"Vay, neymiş bakalım?" diye atladı babam keyifli sesiyle. Ah canım babam, umarım söylediğimi duyunca da öyle keyifli kalır sesin.

"Biliyorsunuz eğitimde bayağı gelişmeler gösterdim. Şef kendi restoranımı bile açabileceğimi söyledi. Bende yaklaşık 1 buçuk haftadır devralmak üzere restoran arıyordum. Geçen gün buldum ve kaçırmak istemedim. O kadar uygun fiyata geldi ki, anlatamam. Türklüğümü konuşturup İngiliz adamla pazarlık yaptım ve bayağı bir işe yaradı." deyip kahkaha attım. The best ortamı yumuşatma çabaları.

"Keşke bize sorsaydın kızım. Emlakçı arkadaşlarımdan birini ayarlardım." dedi hemen babam.

Annem de benim ağzımı açmama fırsat vermeden "Tek başına halledebilecek misin? Restaurant açmak istediğinden bile haberimiz yoktu! Paran yetti mi veya sana kaldı mı? Bir ihtiyacın var mı?" Diye atladı. Arka arkaya 1500 soru, en sevdiğim... İstediğim sorudan başlayabilir miyim acaba?

"Anne, baba daha fazla sizden geçinmek istemiyorum. Yük oldum falan demeyeceğim, misafirliğe gelen akrabanız değilim sonuçta. Ama kendi kendime bir şeyler yapmak istiyorum, bu yüzden size söylemedim. Kendi ayaklarımın üzerinde durup burada kendi paramı kazanabilirim, gerçekten." dedim ve kapının açılmasıyla bütün dikkatimi kapıya yönlendirdim.
Kumral, dağılmış saçlar; bir çift yeşil göz, upuzun boy, siyah pantolon, mavi polo gömlek -üzerinde durmadan geçemeyeceğim, birde gömleğin açık düğmelerinden görünen göğüs kasları- ve gri ince bir kapüşonlu hırka.
3 saniyede bunların hepsi beynime nasıl işlendi inanın bende bilmiyorum.

Derin SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin