AŞK SARHOŞU (!)

30 2 0
                                    

ATİLLA

Restorandaki toplantının başlarındayken gelen yemekler dikkatimi çekti. David bu sefer bizi şaşırtacağını söylemişti ama bu kadarını beklemiyordum, bir Türk aşçısını yani. Şeytan mı dürttü ne oldu bilmiyorum ama birden aşçıyı göresim geldi. Çünkü gerçekten hayatımın en güzel yemeklerinden ikincisini yiyordum.
Birinci annem tabii ki. Muhteşem yemek yapar. Her ne kadar evimizde yardımcılar olursa olsun, hiçbir zaman yemekleri başkasına yaptırmaz. Keza kimse böyle yemek yapamaz.
Ama sanırım bir kişi daha yapabiliyor. Sarmayı tadınca annemin el lezzetine ne kadar benzediğini fark ettim. Doğrusunu söylemek gerekirse David'in annemi buraya getirdiğinden şüphelenmedim değil.
Yemekleri yapan kişiyi görmek istediğimi söyledim. Aradan 5 dakika geçmişti, David'in sesini duydum, başımı yavaşça kaldırırken gördüklerimi sıralıyorum:
• Bir çift siyah topuklu ayakkabı
• Bronz bacak
• Bronz bacak (Hey, gerçekten çok uzun bu bacaklar!)
• Diz kapağı
• Tekrar bacak
• Sonunda siyahlı beyazlı mini bir etek
• Body'nin altından gözüken ten
• Siyah dar bir body
• Sol omuzdan aşağı sarkıtılan saçlar
• Altın sarısı bir kolye
• Köprücük kemiği (İşte buna bitmiştim)
• Dolgun, pembemsi dudaklar
• Minik bir burun
• Sorgulayan simsiyah büyük ve uzun kirpikli gözler
Bunlar bu kadar kolayca hafızama nasıl kazındı, hafızamdan nasıl silinmedi bilmiyorum ama el lezzeti kadar kendisi de çok güzel! İtiraf etmeliyim ki bayağı bir güzel!
Her neyse, David tanıtmasaydı kendim soracaktım, ismi Damlaymış. Damla Karayel.
Ne kadar saf ve asil bir isim diye düşündüm kendi kendime. Oğum, Atilla kendine gel! N'oluyor daha tanımadığın bir kız hakkında böyle şeyler düşünüyorsun?
David'in getirdiği kişinin annem olmadığına sevindim açıkçası.
Herkes bir problem olduğunu sanmış, benden açıklama bekliyorlardı.
Öncelikle yemeklerini çok beğendiğimi söylemeden edemedim, hakkını vermek lazım. Ama bir dakika, kızı yemeklerini beğendiğimi söylemek için mi çağırıpta toplantıyı böldüm?
Tabii ki de hayır. Bir bahane uydurdum ve sarmaların kalınlıklarının orantısız olduğunu söyledim. Farkındayım çok saçma bir bahane ama aklıma başka masumca bir şey gelmedi.
Yemekten saç çıktı diyecek halim yok ya. 'Kusura bakmayın Damla Hanım, böyle güzel şaheserleri ortaya kimin çıkardığını, az daha çatalı ve parmaklarımı yememe kimin sebep olduğunu çok merak ettim, bu yüzden sizi görmek istedim' demeyi de erkeklik gururuma yediremedim bi' an. Zaten başımıza ne geliyorsa şu gururdan gelmiyor mu?

Küçük hanımı biraz kızdırdığımı farkettim ama başka bir yalan uyduramamıştım. Eğer onu başka bir gün bir daha görürsem -umarım görürüm- bunun için özür dileyeceğim sanırım.

Yanımızdan ayrıldığında arkasından bakakaldım. Sırtındaki kelebek detayı ona ayrı bir zariflik katmıştı, bakmadan edemedim.
Atilla sen gerçekten kafayı yemişsin diye kendi kendime söylendim.

Toplantının gevşediği, yavaştan arkadaş grubu geyiğine döndüğü sıralarda tatlılar geldi. Bu tatlıyı daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. Tadına baktığımda tek kelimeyle bayıldım, biraz fazla kaçırmış olacağım ki, şerbeti çok fazla geldi. Şeker komasına girecektim!
Garsona seslendim, yanıma geldiğinde Şefi çağırmasını söyledim.
Kız benim deli olduğumu filan düşünecek ama beynim esir alınmış gibi, ne yaptığımı bende bilmiyorum.
Çok geçmeden garsonla beraber yanımıza geldiler, David hemen arkasında tabii.
Tatlının ismini falan sordum sonra şerbetini fazla kaçırdığını söyledim. Harbiden kızı deli etmiştim, öküzsün Atilla.
Biraz atar yaptıktan sonra yanımızdan ayrıldı ve çantasını alıp çıktığını gördüm. Fazlasıyla sinirlenmişti. Ve söylemesi zor ama sinirliyken daha bir çekici oluyordu!

Neden bilmiyorum ama içimde ikinci kez onu görme isteği uyandı ve bu isteği bastıramadığımdan çağırttım onu. Müşteri olmasak, restoran dışında olsak kesinlikle laf dalaşına girerdi benimle. Burada bile üstü kapalı bir şekilde laf soktuğuna göre biraz ukala olsa gerek.

Derin SularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin