10. Bölüm

103 13 169
                                    

Bazen sessizlik en yüksek desibelli seslerden bile daha net duyulabiliyordu.

Bir sesi duyduğunuzda kelimeler değişmese bile vurgudan ne kast edildiğini anlayabilirdiniz ya şuanda da sessizlikten ne kast edildiğinin herkes farkındaydı.

Oyun cidden başlamıştı.

Ben her ne kadar Kıbrıs'ta geçirdiğim uzun zamandan mütevellit oynamayı bilsem, hatta yeterince iyi olsam da bu gece oynamıyordum çünkü buraya Serdar'ın veliahdı, temsilcisi olarak değil Güneş'in sevgilisi olarak gelmiştim ve bu durumda oynamam racona tersti.

Bu adamlarla oynayıp yenilme ihtimalini göze almayı da ayrıca istemezdim.

Etrafında oturuyor olduğumuz yuvarlak masada biz -Emir, İrem, Güneş ve ben- hariç 6 kişi vardı. Selim Kılıç hariç hiçbiri eşlerini yanlarında getirmemişlerdi ve Selim'in karısı Pınar hanım konudan oldukça uzak duruyordu. Hatta tek gelme sebebinin "Belki başka kadınlar da gelir de caka satarım." olduğuna bahse girerdim.

Masada oturan herkesi en azından ismen tanıyordum. Benim sol yanımda Güneş ve sağ yanımda -masanın kapıya yakın olan tarafında- Tonguç Yener vardı. Dikkat çeken kızıl saçlarından fark etmem kolay olmuştu. Kırklı yaşlarından belki biraz daha büyük olan bu adamı kendimi bildim bileli tanırdım çünkü bir zamanlar Serdar'ın en yakın arkadaşıydı. Sonra araları nedenini bilmediğim ve pek umursamadığım bir biçimde bozulmuştu.

Tonguç'un yanında sırasıyla Pelin ve Selim Kılıç oturmuştu.

Tam karşımda Emir ve onun yanında da İrem oturuyordu. Benim gibi İrem de oynamıyordu. Belki istese oynayabilirdi çünkü içeri yabancı bir kadın olarak girmişti ve bizim kurallarımız dışarıda geçmezdi. Emir'in yerin altında pek tanınan birisi olmaması da tanınmama konusunda işimize gelmişti, dedesi çok yaşlı olsa da yaşıyordu ve Ramazan Karademir ölene kadar işlerin başına geçemezdi. İşte bu yüzden Emir'i "sadece" magazin programları izleyen kızlar tanırdı ve masada ikisi de güvende sayılırlardı. Ona gereğinden uzun bakmış olmalıyım ki Emir kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Hemen bakışlarımı kaçırdım ve yanındaki kişiye baktım.

Emir'in yanında kişisel olarak tanımadığım Hakan Durmaz vardı. Onun hakkında tek bildiğim birbirinden uçuk gece kulüpleri maskesi altında kimsenin bilmek istemeyeceği işler çevirdiği ve bir zamanlar hapse girdiğiydi. Buradaki bizden sonra en genç kişi oyd . En fazla otuz yaşında olabilirdi ve koyu kahve saçları vardı. Oyuna odaklanmış gözüküyordu ve dik dik baktığımı görürse işkillenebilirdi. Gözlerimi bu sefer de Hakan'ın yanına çevirdiğimde görmekten pek de hoşlanmadığım biriyle göz göze gelmiştim.

Bu kişi tabii ki Güneş ve Hakan'ın arasında sıkışıp kalmış Bilal Yıldızdı. "Neredeyse" kayınpederim olacak bu adamı görmekten ne kadar hoşnut olmamışsam o da en az benim kadar hoşnut olmamıştı.

İnsanlar gerçekten çok tuhaf olabiliyorlardı. Sanki düğünün olmaması benim suçummuş, embesil oğlunun itirazları yüzünden ertelenmemiş gibi davranabiliyorlardı. Ama masadaki herkes Kerem'in gelmeme sebebinin ölü sevgilisinin yasını tutmak olduğunu biliyorlardı. Buna rağmen birini -özellikle bir kadını- suçlamak her zaman için daha kolaydı ve kendimi soktuğum oyunlar için koluna girdiğim adamlar ve Rüya'nın ölmesi sağolsun onları melek beni ise şeytan gibi göstermişti.

Umrumda bile değildi.

Güneş ve Bilal'in yanında o vardı.

X.

Gece kadar karanlık saçlar, ay kadar parlak ve beyaz ten. Jilet gibi bir takım elbise ve yüzünü kaptan -bizim baloda taktıklarımıza benzeyen- siyah bir maske.

Maskeli BaloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin