3. Bölüm
"Siyaha bulaşmış kelebek."
Küvetin soğuk yüzeyi her bir uzvumu titretirken mermer taşına yaslı olan sırtımı doğrulttum. Buraya ne ara geldiğimi hatırlamıyorum. Yalnızca rüyamdan, ya da ona kâbus demek daha doğru olur, zira rüyalar bu denli korkutuyor olamaz. Kâbustan uyandığımda kan ter içinde kendimi buraya attığımı biliyorum sadece.
Melek kokulu adamın ilginç ziyaretinin üzerinden bir tam gün geçmişti. Düşüncelerim sürekli saçma bir şekilde ona eviriliyordu fakat şikâyetçi olduğumu söyleyemem. Yalnızca ismini dâhi bilmiyorken bu şekilde düşüncelerimi kurcalaması normal mi emin değilim.
Küvetten güçlükle kalkıp hafif loş ışıkta apartman kapısına doğru ilerledim. Askıdaki şişme montu üzerime geçirip dışarı çıkarken aklımda ne vardı bilmiyorum ama biraz hava almak iyi gelir diye düşünmüştüm. İnsan kendine neyin iyi geleceğini bilirdi ama benimki yanlış çalışıyordu sanırım.
Aralık ayındaydık. Geçenlerde bir miktar kar yağmış sonra yağmura bırakmıştı hakimiyetini. Herkes işinde ya da okulunda olmalıydı. Annem gittikten sonra okuldan izin almayı düşünmemiştim -okulu düşündüğüm de söylenemezdi- fakat okul zaten bana müsaade tanımıştı. Tanımamış olmasaydı da gideceğimi söyleyemezdim.
İnsanların bana uğrayan bakışlarına karşılık vermeden adım adım sahile gittim. Eğer evden çıkmadan önce aynaya bakmış olsaydım onların anlamsız bakışlarına hak verebilirdim. Ama bakmamıştım, ne halde olduğumu yüzeysel görebiliyordum. Altımda bol krem rengi bir eşofman ayaklarımda ise evden kalma terlik vardı üzerimdeki emanet gibi duran montu saymıyorum bile.
Güzel sayılmayan hayatımda beni mutlu edebilen çok az şey vardı ve bunlardan biri ise sahile yakın bir semtte oturuyor olmaktı. Öteki ise bir kaç gün önce aramızdan ayrıldı.
Hava siyah bulutlarla örtülüydü. Sahile bakan banka oturmadan biraz ilerleyip sert dalgaların hâkim olduğu denize yaklaştım. Soğuk insana kokar mıydı? Bana kokuyordu. Kafamı eğip denizdeki yansımama baktığımda insanlara hak vermiştim. Çok uyumaktan mıdır yoksa çok ağlamaktan mı bilinmez, gözaltlarımın rengini yansımadan seçebilmiştim. Morlardı. Az önce ağladığımdan dolayı ise gözlerim de kızarık ve yaşlıydı. Yanaklarım ise aynı şekilde renkten renge girmişti ve ben rengârenk acılarım olduğunu fark etmiştim.
Geri çekilip banka oturduğumda çevreme bakındım. Çok kişi yoktu. Ben de onlar için yoktum. Derin bir nefes alıp verirken ayaklarımı banka çıkarıp kollarımı bacaklarıma sardım ve kafamı dizime yasladım.
Yalnızlığın güzel olduğunu düşünürdüm fakat artık öyle değildi. Yalnız olmak ilk defa güzel gelmiyordu. Ben annem varken yalnız değilmişim ki. Asıl yalnızlık buydu. Çevrenize baktığınızda derdini anlatma ihtiyacı duyup kimseye anlatamamaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LACİVERT
ChickLitVe bir mavi kelebek, Son kez çırpacak kanatlarını papatyasıyla vedalaşmak için. Son kez öpecek onu ve diyecek ki fısıltıyla; Kime açarsan aç, Kimde solarsan sol, Kim sularsa sulasın seni, Bizi güzel hatırla. ... Kitap düzenlenmeye alındı!