14|ilk öptüğü yerden...

147 25 47
                                    

"Ah, gelmişsiniz Ekselansları."

Prens Hendery elindeki çay tepsisiyle içeri girip Dejun'a gülümsediğinde saat dokuza geliyordu. Yanına ilerledi, Dejun bütün gün uyuduktan sonra ancak uyanmış olsa da hâlâ oldukça uykulu görünüyordu, onun bu hâline gülümsedi biraz da. Tepsisini yatağın yanındaki sehpaya bıraktı, kendi elleriyle çayı fincanlara döktü ve minik kurabiyelerin olduğu tabakla birlikte Dejun'a uzattı.

"Bu akşamı birlikte geçirelim diye birkaç işimi iptal ettim fakat bakıyorum da Ekselansları olmuşum yine."

Onun bu alaylı tonda söylediklerine karşılık Dejun da gülmüş ve uzattıklarını eline almıştı. Minik kurabiyelerden birini ağzına attı, bir yudum da çay içmişti.

"İki saattir bekliyordum ama."

"Özür dilerim Dejun, erken gelemedim. Belki duymuşsundur, Ten geri döndü, o sebeple acil bir toplantı ve ardından bir o kadar uzunca süre çalıştık Majesteleri ile."

"Gerçekten mi? O iyi değil mi? Yaralanmıştı o gece."

Yüzündeki aydınlanmış ifadeyle sordu, gerçekten de mutlu olmuştu çünkü General'i değerli bir arkadaş olarak görüyordu, başına kötü bir şey gelmesinden oldukça korkmuştu.

"Sapasağlam fakat yine de onu yeni şifacımızın yanına gönderdim. Tedbiri elden bırakmamalıyız."

"Haklısın. Yeni şifacı çok sevimli biri değil mi ama? Yanımda olduğu süre boyunca hiç sıkılmadım bugün."

"Sevimli mi? Ben daha sevimliyim. Öyle değil miyim Dejun?"

Ekselânslarının yüzü düşmüştü onu duyduğunda. Bir başkasına nasıl sevimli diyebilirdi ki kendisi oradayken?

"Evet, öylesin darılma hemen Hendery. Şimdi daha önemli konularımız var ayrıca, ben uyuyorken oldukça tuhaf bir adam rüyama girdi gibi oldu sanıyorum ki."

Az önceki şımarık havaları gitmiş, bir anda kaşlarını çatarak ciddileşmişti şimdi, Yuta'nın söylediklerini hatırladı teker teker. Ona Solasta'nın bir başkası tarafından anılarının içine hapsedilmiş olabileceğini söylemişti, bu gerçekten de doğru muydu? Her şeyin altından daha garip olaylar çıkmaya devam ediyor ve Prens her seferinde belirli belirsiz olasılıklar arasında sıkışıp kalıyordu. Bu işin sonunun nereye varacağı konusunda oldukça meraklı olduğu ise apaçık ortadaydı.

"Devam et, Dejun."

"Ne olduğunu tam olarak ben de hatırlamıyorum inan, sadece uyumaya çalışırken Ling beni omuzlarımdan sarsarak kaldırmıştı, oradaydın, General oradaydı, Prens Renjun oradaydı..." Biraz bekledi, rüyasını hatırlamak için uğraşırken gözlerini birkaç saniyeliğine kapatarak dudağını ısırdı. Sonrasında devam etmişti. "Sonra değişik bir adam belirdi birden, gerçekten hiç görmediğim biriydi fakat bileğinde fazlasıyla parlak bir şakayık çiçeği vardı, muhtemelen benimkinden de parlak ve koyuydu Hendery. Ruhunu rahatsız ettiğimi ve bu sebeple geldiğini söyledi, sonra birkaç şey daha oldu ama her şey o kadar bölük pörçük ki bağlantı kuramıyorum aralarında, bildiğim tek şey ondan sonra uyanmış olduğum."

Her saniye daha da şaşkın bir yüz ifadesiyle dinledi onu Prens, bacak bacak üzerine atmış, ayrıca o konuşurken beyaz gömleğinin yakasına bağlı fuları çıkartmıştı rahatsız ettiği için, üstten iki düğmesi açıktı ve öne doğru hafifçe eğildiğinden dolayı köprücük kemikleri meydandaydı, arasındaki ben kendisini belli ediyordu.

Yapabilirmiş gibi biraz daha kaşlarını çattı, gözlerini her yerde dolaştırarak birkaç saniye düşünmek için zaman tanıdı kendine, gerçekten de olay gittikçe ilginçleşiyordu.

"Yuta bana senin sanki anılarının içine hapsedilmiş olduğunu, bu sebeple uyanamadığını söylemişti. Ortada bir büyü söz konusu ise eğer, söylediğin kişi mi bozmuş olabilir? Onun efsanevi büyücü olduğunu mu düşünüyorsun Dejun?"

"Öyle düşünüyorum, bana kitabım benim ruhumdur, kitabımı çağırıyorsun gibi bir şey de söyledi, kullandığım kitap da efsanevi büyücüye aitti. Yani en mantıklı açıklama o olması. Ayrıca bir büyü olması ihtimali kesinlikle çok yüksek, Hendery, anılarımı görüyordum ve birçoğunun bazı yerlerinde izlendiğimi gayet net bir şekilde fark edebiliyordum. Lakin o kadar dalmıştım ki o an bunu bozmak için hiçbir şey yapmadım."

"Fakat bunu kim yapabilir? Bilinç büyüleri en yüksek seviyeli büyüler sanıyordum."

"Öyle, ustalaşmak çok zamanımı almıştı ve bunu yapan kişinin de sıradan birisi olmadığına eminim. Bu kadar güçlü biri mutlaka bilinen birisidir Hendery, öncelikle Taiyang büyücülerinden başlayarak tüm büyücüleri incelemem gerekiyor. Lakin bu çok zamanımı alacak, farklı bir yöntem bulmalıyım."

Dudağının kenarı kıvrıldı, aklına gelen fikir ile keyfi oldukça yerine gelmişti fakat işe yarayıp yaramayacağından emin olamıyordu. Sonra aklına gelen şeyle duraksadı, gözlerini kaldırmış, kendisini büyük bir dikkatle izleyen Ekselânslarının gözlerine çevirmişti. İri gözlerinin parlak bakışları sebebiyle bir an içinin bir hoş olduğunu hissetti, nasıl da özlemişti onu! Anılarının Prens Hendery'si bir yana dursun, onu gerçekten görmüş olmak, yanında olmak kadar güzel bir şey daha yoktu. Xiao Dejun bunu muhtemelen sayısız kez anlamıştı zaten.

"Lakin ilk Ling'i görmeliyim, Hendery. Onu kısa zaman içerisinde buraya getirebilir miyiz? Onunla adam hakkında da konuşmak istiyorum, bildiğine eminim. Bilgilerine ihtiyacım var."

Çayından bir yudum daha aldı, bir kurabiye daha yedi, aklını kurcalayan konulardan kaçmak oldukça zordu. Prens de onun bu zorlanışını fark etmiş olacak, çenesinin altına yaslamış olduğu elini çekip oturduğu sandalyeden kalkmış, yatağın kenarında yerini almıştı. Elindeki fincanı da, kurabiye tabağını da tepsinin içine geri bıraktı. Onu dikkatle izleyen Dejun'un yüzünü elleri arasına almış ve onu rahatlatmak için elmacık kemiklerini okşadıktan sonra minik bir öpücük bırakmıştı dudağının kenarına, ilk defa öptüğü yerden. Dejun da bunu fark etmiş olacak, artık gülüyordu, sol elini Prens'in elinin üzerine koymuştu, daha rahat olduğu belliydi şimdi.

"Yarın birkaç asker göndereceğim onu getirmeleri için fakat şimdi düşünme tüm bu tatsız meseleleri. Dejun, henüz bugün uyandın. Daha iyi olana kadar biraz bekleyebiliriz, kendine bu kadar yüklenmeni istemiyorum."

"Teşekkür ederim Hendery, seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum Dejun. O kadar seviyorum ki bu gece seninle kalıyorum, pijamalarımı bile getirdim."

"Sana inanamıyorum!"

Büyük gülümsemesi ile geri çekildi Ekselansları, bırakmış olduğu çantasının içinden ipek geceliklerini çıkartmış ve odaya bitişik farklı bir odaya girmişti üzerini değiştirmek için, Dejun ise arkasından bakakalmıştı sadece. Bazen Prens Hendery'ye akıl sır erdiremediğini söylese bu yalan olmazdı, lakin bunu seviyordu. Onun kendisine tamamiyle değişen davranışlarını, büyük gülüşünü, küçük kıskançlıklarını, hafif öpücüklerini ve ellerini... dahasını da, aklına gelebilecek her şeyini seviyordu, üzerine kafa yorduğu detaylarına, köprücük kemiklerinin arasındaki benine ve biraz da ruhunun güzelliğine kadar, her şeyinin müptelasıydı.

Kapı açıldı, Prens siyah gecelikleriyleydi bu sefer, bu renk gerçekten de ona çok yakışıyordu. Yanına ilerledi, bütün mumları söndürdükten sonra bir anda yorganın altına girmişti.

"Seninle birlikte uyumayı o denli özledim ki..."

Dejun da başını onun boyun girintisine koymuştu, kolunu beline sarıp iyice sokuldu, Prens'in sıcaklığını hissetmeyi seviyordu, onunla böyle olmayı seviyordu. Doğrusu biraz özlemişti.

Bayağı özlemişti.

"Anılarımı bir kez daha gözden geçirmiş bulunarak seninle olduğum her an en güzel anılarımdı Hendery. Sen hayatımın her anında başıma gelmiş en güzel şeydin."

"Aynı şekilde, Dejun, hayatıma girmesen ben ne olur, nasıl yaşardım bir fikrim yok doğrusu. Sensiz yaşadığım bir hayatın hayalini bile canlandıramıyorum gözümde, öyle canımı yakıyor ki nefes bile alamıyorum. Hayatıma girdiğin için çok mutluyum."

"Seni sevdiğim için çok mutluyum, Hendery."

ElysianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin