Gelen davetlilerin her birinin nikah töreninde oldukça eğlendikleri yüzlerindeki mutluluktan belliydi, gecenin oldukça geç saatlerine kadar süren tören nihayet bitmiş ve davetliler yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. En sonunda Prens Hendery ve güzel eşi Xiao Dejun odadan ayrılıyordu, şimdi bir at arabası ile saraya geri dönecek ve kendilerine ayrılan odalarında o geceyi her zamankinin aksine oldukça huzurlu geçireceklerdi. Şimdiden sonra kıyıda köşede konuşmak, ayrı sofralarda yemek, gece vakti birbirlerinin odasına belli etmememeye çalışarak gitmek ve yanlış bir anda basılmamak için uzak durmaya çalışmak yoktu. Prens ertesi gün saat öğle on ikiyi vurduğunda tacını giyecek ve gerçek bir Kral olacaktı, ülkenin yönetimini tamamiyle devraldığında kararları ve sözleri asla ve asla sorgulanamayacaktı.
"Seninle bu şekilde olmak hayali oldukça uzak görünürdü önceden, gerçekleştirebildiğim düşüncesi ağlamak istememe sebep oluyor."
Xiao Dejun hâlâ yaşanan şeylerin farkında değil gibiydi, saraya yol alırken, birlikte odalarına ilerlerken, içeri girdiklerinde bile rüya olduğunu düşünmeye devam etmişti. Yirmi bir yıllık hayatının en güzel zamanlarını yanında geçirdiği bu adam artık gerçekten kalbinin diğer yarısı, canının bir parçası, eşiydi.
Prens Hendery de ondan çok farklı sayılmazdı, bunca zaman yaşadığı bu saray hiçbir zaman bu kadar mutlu etmemiş, kaçma isteği uyandırmıştı hep. Önceden bu duvarların arasında kalmak istemezdi, yönetimde söz sahibi olmasına rağmen ağabeyi tahta geçtiği vakit burada bir yeri olmayacağını, farklı bir şehirdeki tarihi konaklardan birine ölene dek hapsolacağını düşünüyordu. Ancak şimdi onun istediği her şey Prens Hendery'nin ellerine veriliyordu yavaş yavaş. Bu ülke, saray, Xing şehri, vatandaşlarının hayatı, gelecek planları, taht, Xiao Dejun... her biri onun yanındaydı.
"Bu gece ağlayamayız, gözyaşlarımız boğar, kalbime saplanır, öldürür beni."
"Ve sana gülmeni söyleyemem sonra, çünkü gözyaşlarının ölüsü olmak ağır gelir."
"Yine de bilirim dirileceğini, kalbimde açan minik bir gül olup, dallanıp budaklanabileceğini."
Xiao Dejun karşısında duran Prens'in hâlâ bunu hatırlıyor olduğu gerçeği ile bedeni sarsılır, kalbi kulaklarında atmaya başlarken son cümleyi söylemek üzere dudaklarını aralamış ancak bunu yapamadan Prens Hendery onu tutkulu bir öpücüğün içine çekmişti. Sanki ilk kez öpüyormuş gibiydi, biraz çekingendi, biraz meraklı, biraz ise umursamaz ama çok nazikti, öyle ki Xiao Dejun bütün bedeninin tir tir titrediğini hissetmişti orada onu öperken.
Beline sarılıyordu Prens, sarışın ise kollarını boynuna dolamıştı. Nefesini hissediyordu, sıcaklığı tenini yakıyor gibiydi, ayrıldıklarında birbirlerinin dudaklarına çarpan nefesleri arasında neredeyse şuursuzca son kelimelerini söyledi.
"Çünkü sevdim, sevdim ve daha çok sevdim seni."
Birkaç saniye boyunca konuşmadı, başı Prens'in göğsüne yaslıydı.
"Unutmamışsın."
Dedi, Prens bunun üzerine minicik bir kahkaha atmış ve sevgilisinin mis kokan saçlarının arasına minicik bir öpücük kondurmuştu.
"Nasıl unutabilirim? Hayır, soru bu değildi, nasıl unuttuğumu düşünebilirsin?"
"Haklısın, benim söylediğim de söz müydü şimdi?"
Dudaklarını tekrar öpmeden önce kendi kendine sormuştu bu soruyu. Cevap alamayacağını biliyordu, buna rağmen umursamamıştı. Gençliğinin bu hâlâ hatırlayabildiği cümlelerini duymak, bu kelimelerin sevdiğinin kalbinde yaşıyor olduğunu bilebilmek her şeye bedeldi.
![](https://img.wattpad.com/cover/249111151-288-k577464.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elysian
Fiksi Penggemar"Bu başlangıcın sonu, sonun başlangıcı ve hiçliğin ortasında bir yer. Öyleyse ellerini ver Dejun, sonsuzluğumuzun ilk şarkısı başlıyor." {huanghendery+xiaodejun} Bu kitap Solasta'nın ikinci sezonudur ve ilk Solasta'nın okunması tavsiye edilir.