Enes kahkaha atmak istedi. Uzun zamandır ilk defa bu kadar güçlü bir gülme isteği duyuyordu. Demek başkasının bedenine girmişti ha?
HA-HA-HA.
Bir kamera şakasının kurbanı olmalıydı. Evet evet, kesinlikle birinin oyununa geliyordu. Hızlıca etrafını taradı. Antika eşyalarla dolu koca çadır... Uyduruk bir kamera şakası için ne çok para harcamışlardı! Ne kadar baktıysa da hiçbir yerde bir kamera göremedi. Gerçi artık bu işler küçücük kameralarla bile yapılabiliyordu değil mi? Onları fark etmemesi gayet normaldi.
"Haha. Komikmiş. Hangi kanalda yayınlayacaksınız bunu?" dedi Enes, gergince gülerek.
"Maalesef burada kanal falan yok. Anlattığım her şey doğru." Adam çoktan ayağa kalkmış, geniş çadırın diğer ucuna ilerlemiş, kaftana benzeyen uzunca bir ceketi üzerine geçiriyordu. Yerden bir şey daha aldı. Enes ne olduğunu tam olarak göremese de çok büyük bir şey olduğu belliydi.
"Elini yüzünü yıka istersen, iyi gelir. Hem birazdan herkes burada olur." dedikten sonra elindeki koca şeyi kaldırdı ve başına geçirdi.
S*****!
Enes bağırmamak için kendini zor tuttu. Adamın kafasına taktığı maske benzeri şey rüyasında gördüğü zebaninin aynısıydı. Kafasındaki uzun kuş tüyleri, mavi yüzü ve o ürkütücü sırıtış...
Gerçekten de ilk uyandığında gördükleri rüya değildi ve kendisiyle konuşan o zebani baştan beri bu adamdı. Tüyler ürpertici bir yaratık gördüğünü düşündüren şey ise sadece tahtadan bir maskeydi.
Peki kimdi bu adam?
Enes'in yuvalarından fırlamaya ramak kalmış gözlerinden ne düşündüğünü anlamış olacak ki, maskeli adam konuştu.
"Ben Kam Bozkanat." dedi elini havaya kaldırarak. Maskenin etkisiyle daha da tok çıkan ses çadırın içinde yayılmasına rağmen asla hareket etmeyen maskenin ağız kısmı Enes'in tüylerini diken diken etti. Adam omuzlarını iyice kaldırdı ve gerinerek konuşmaya devam etti.
"Bu diyarın en büyük kamlarındanım. Çevik bir boz kartal gibi kanat çırpıp kötü iyeleri şıp diye yakalarım. Bir zamanlar ben de senin dünyanda sıradan bir insandım. Ama şimdi burada önemli bir kam oldum." Hafifçe boğazını temizledi ve elini belinin arkasına koydu. "O yüzden, rahat ol. Seni anlıyorum."
Enes ne gülmek, ne bu şakaya ortak olmak, ne de bir grup insanın eğlencesine göz yummak istiyordu. Şu an içinde bulunduğu durum hiç de komik değildi. Kayıt altına alınıp ertesi gün herhangi bir sosyal mecrada rezil olma ihtimalini umursamıyordu bile. Bu saçmalıklardan o kadar bıkmıştı ki, aniden ayağa kalktı.
"Yeter artık sizin oyununuza da, şakanıza da..." vücudundaki ağrılara rağmen yatağın çaprazında kalan ahşap kapıya hızla yöneldi. "Boş zamanı olan birini seçseydiniz bari...oçlar..."
Adam Enes'in ani hareketlenmesiyle havalı duruşunu bozmak zorunda kaldı. Arkasından aceleyle seslendi. "Dur daha Bulut Han'ın nasıl biri olduğunu anlatacaktım!"
Enes adamın laflarını umursamadı bile, can havliyle kapıyı açtı. Etrafını görmek istedi ama görüşünü engelleyen, tüm yüzünü kapatan bir şeyler vardı. Onları geri atıp yüzünü açtı, omuzlarına düşen ve hatta aşağıya doğru devam eden siyah şeylerin uzun saçlar olduğunu fark ettiğinde neye uğradığını şaşırdı.
Peruk mu takmışlardı kafasına? Peruğu çıkarmak için bir tutam saçı avuçlayıp hızla çekti, kafa derisinin acımasıyla yüzünü ekşitti. Bunlar kendi saçları mıydı? Ne zamandır uyuyordu ki saçları bu kadar uzasın? Yıllardır uyuyacak hali yoktu ya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRTNALA
RomanceEnes geçirdiği ağır kazadan sonra gözlerini açtığında eski çağlarda yaşayan bozkır beyi Kara Bulut'un bedeninde bulur kendini. Kazanoğlu Kara Bulut Han olarak nam salmış bu beyin karmakarışık hayatının gizemlerini çözmeye uğraşırken kendisi hakkında...