Enes ne kadar çırpınırsa çırpınsın suyun üstünde kalmayı başaramadı ve sonunda başı dahil olmak üzere tüm vücudu suyun altına girdi. Bir anda çevredeki tüm sesler kesildi, suyun yoğun ve boğucu sesi tüm duyularını ele geçirdi.
Artık hiç nefes alamıyordu. Yine de mücadele etmeyi bırakmadı, hayatta kalma içgüdüsü dedikleri şeyden olsa gerek, ayağını sallayarak mızraktan kurtulmaya çalıştı. Hareket ettikçe ayağındaki acı artıyordu, sanki mızrak Enes'i beraberinde götürmeye yeminliymiş gibi. Acı ve çırpınmayla göğsü daha da sıkıştığından nefes alma ihtiyacını daha yoğun hissediyordu.
Acıdan ayağını oynatamaz hale geldiğinde gözlerini açtı. İçine çekildiği dipsiz mavi çoktan her yanını sarmıştı. Ayağından dolu dolu kan akıyor, akarken suyla karışarak dağınık bir şekilde etrafa yayılıyordu. Ayağının çevresi büsbütün koyu kırmızı renkle kaplandığından tüm bedenini aşağı çeken mızrağı göremedi.
Tam o sırada ayağına dokunan bir şey hissetti. Kanın kokusunu alıp gelen bir köpekbalığı ihtimalinden korkarak acıya rağmen ayağını çekmeye niyetlendi. Düşünceleri birbirine o kadar karışmıştı ki gölde köpek balığı yaşar mı yaşamaz mı sorusuna bile cevap veremedi. Ayağını sallarken yabancı bir el bileğini sıkıca kavradı.
Enes çok endişeliydi ve nefes alamıyordu. Ayak bileğini tutan, kendisini mızraklayan adam mıydı? Eğer öyleyse, kaçmaya çalışmasının hiçbir anlamı yoktu... Ölüm resmen ayağına gelmişti.
Enes nefes alma ihtiyacıyla boğuşurken ayağına batan şeyin çıkarıldığını anladı ve büyük bir rahatlama hissetti. Ama beraberinde iki misli acı dalgası ayağından başlayarak tüm bacağına saplandı. Enes, ani acıyla haykırmak için istemsizce ağzını açınca yukarı doğru bir sürü kabarcık oluştu. Sonra da büyük bir miktar su yuttu.
Haha, ayağındakinden kurtuldun ama şimdi de boğularak mı öleceksin? Bahtsız Enes...
Enes'in gözleri çoktan kapanmıştı. Kulaklarındaki derin su sesi dışında hiçbir şeyin farkında değildi. Zihni bir düşünceden diğerine savruluyor, asla bir noktaya odaklanamıyordu. Tüm vücudunu saran suya kapılıp, akıp gidecekmiş gibi hissediyordu. Tamamen bilincini kaybetmemesini sağlayan tek şey ayağındaki acıydı.
Sonra bir kol geldi. Beline sıkıca dolanan bir kol. Öyle sıkı tuttu ki, Enes oksijen ihtiyacıyla kavrulan ciğerlerini yeniden hissetti.
O kol birden yukarı doğru çekmeye başladı. Tüm vücudunu tamamen ona bıraktı Enes. Kendisine sarmalanan kol daha da sıkılaştıkça bilincini yakalamaya başladı.
Gözlerini açtığında, çoktan su üstüne çıkmıştı. Suyun boğucu sesi gitmiş, kuş ve kurbağa sesleri kulaklarına, temiz hava da burnuna dolmaya başlamıştı. Ciğerlerinde hissettiği sıkışıklıkla öksürdü. Öksürdükçe canı daha da acıdı, sırtına vuran elin yardımlarıyla yuttuğu suyu çıkarmayı başardı ve kesik kesik nefesler aldı.
Ciğerleri, midesi, boğazı, ayağı ve başı.... Her yeri acıyordu. Uyandığından beri ağrıyan sırtı ve karnına saatlerce yürümenin yorgunluğu da eklenince... Enes bayılacakmış gibi hissetti.
Hala sudaydı, daha da önemlisi, hala birinin kolları arasındaydı. Hemen başını kaldırdı. Batmakta olan güneşin yansımasıyla rengi daha da açılan ela gözler, Enes'in gözlerine odaklanmıştı.
İkisi de nefes nefeseydi, vücutlarından sular akıyordu. Uzun sayılabilecek bir zaman boyunca düzensiz nefes sesleri kapladı ortamı. Enes düşüncelerini toplamayı başarınca ne olduğunu anladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/253266783-288-k786589.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRTNALA
RomanceEnes geçirdiği ağır kazadan sonra gözlerini açtığında eski çağlarda yaşayan bozkır beyi Kara Bulut'un bedeninde bulur kendini. Kazanoğlu Kara Bulut Han olarak nam salmış bu beyin karmakarışık hayatının gizemlerini çözmeye uğraşırken kendisi hakkında...