3- Yalnız oda

57 6 3
                                    

Açıkcası pek de bir şey çözemeden bitmişti toplantımız. Bir Sherlock Holmes değildim sonuçta.

Ilk günüm olma sebebiyle, bir hemşireye bana etrafı gezdirme görevi verilmişti. Bende arkasından koştura koştura bu seferde İnsanları bırakmış, bu katın oda sistemini çözmeye çalışıyordum. Bunun için Sherlock Holmes olmaya da gerek yoktu halbuki, ama ben yinede bu mimari sistemin beni zorluyacağının fakındaydım.

Hemşireler odası hepsine yakın gibiydi. Toplam 13 tane hasta odası mevcuttu. İki ana damar gibi, bir tane sağ ve sol koridor vardı. Koridor başına üç oda düşüyor koridorların ortasında ise birtane de büyük bir oda yerini almıştı.

Birde arka koridor da, aynı zamanda hemşire odasının yanında üç tane oda daha vardı.Bütün odalar bir şekilde biyeri bağlı, ya da herşeyin tam ortasındaydı.

9 numaralı oda hariç.

O oda tam hemşire odasının karşısında durmakla beraber, aslında hiç bir koridora ait değildi. Sol desen olmaz, sağ desen hiç olmazdı. Neden böyleydi? Oysa mantıklı düşününce, 13 tane oda varken, 9 no'lu oda hepsinin ortalarında durmayı hak etmiyormuydu?

Bu katı inşa eden mimarın aklından ne geçmişti?

Resmen haksızlıktı bu.

Benden ise bu sistemi çözüp, aklın devre dışı bırakılarak inşa edilmiş bu katta çalışmam isteniyordu. Bence bu daha başlangıç bile değildi...

Baş hemşirenin peşinden gidip, hastalarını henüz tanımadığım, sistemini çözemediğim bir katta olabildiğince hemşirelere yardımcı olmaya çalışıyordum. Baş hemşire, Alina isminde uzun boylu, bakımlı ve güzel bir kadındı. Onun peşine takıldığımı fark edince ve sanırım baş hemşire olduğunu da hatırlayınca, bir yandan dağıtılması gereken ilaçları hazırlıyorken diğer yandan da bana "gördüğün gibi bugün çok yoğun bir gün o yüzden seninle pek ilgilenemeyeceğiz" diyerek benden yanıt olarak "hiç dert değil" tarzında bir şeyler söylememi bekler gibi baktı yüzüme.

Ben de "tabi" diyerek istediği cevabı vermiştim ona. Beklemediği bir cevabı versem de ne değişecekti ki sonuçta?

İçten içe Alina'nın söyledikleri çok da tabii gelmiyordu bana... Fakat Tanıdık geliyordu. Hemşirelerin kendi arasında geliştirdikleri, basit bir taktikti bu benim nazarımda.

İlgilenmemek için, değerli vakitlerini öğrencilere harcayıp iş üstüne iş almamak için böyle bir bahanenin arkasına saklanıyordu bazı hemşireler.

Oysa gerçekten ilgilenmek isteyen, onca yoğunluğun arasında az da olsa ilgilenirdi. Benimle ilgilenmeyerek vakit kazanıcağını zannederken, beni de yanına alarak başta biraz vakit kaybetmeye göze alabilseydi eğer, sonrasında ben bir çok şeyi öğrenmiş ve onun sırtındaki yükün bir kısmını alıyor olucaktım.

Mantıklı davranmak isterken, mantıksızlığın içine batmıştı hemşirelerin bu taktiği.

Herşeye rağmen gün ayalı, güneş doğalı çok olmuştu. Ben herzamanki bildiğimi yapıyor, hemşirelere yardımcı olmak, ve kendimi geliştirmek için, ordan oraya koşuyor herşeyi gözlemleyip ezberlemeye çalışıyordum. Her odasına girdiğim hastayı tanımak için elimden geleni yapıyordum. Hasta diyorum ama, bir hastadan önce çocuktu onlar.

Dünyaya bakış açıları çok farklı, sırf eğlenip gülmek isteyen, içindeki bulundukları duruma bir anlam yükleyemiyen, şirin minik insanlardı onlar.

Bunun farkında olarak yaklaşmak lazımdı. Bir cocuğa yaklaşıp, onun ruh dünyasını anlamaya çalışmadan, hakkıyla onlara ne hemşirelik ne de doktorluk yapılabilirdi. Zaten yabancı bir yerde kalmak zorunda olmaları onları yeterince korkutuyordu, kaldı ki iğne vurma gibi tedavi yöntemleri hayatlarını bir kabusa dönüştürebiliyordu.

Herkesin harcı değildi hasta çocuklarla ilgilenmek, onlara tedavi uygulamak...

AvocadoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin