Danışma başındaki, ismini sormaya çekindiğim Kadını hayatımda ikinci defa görmüştüm. Bir kaç gün önce oraya bir uğrayıp hem kendimi tanıtmış, hemde iş saatlerim, giyinme odasının nerede olduğuna dair bilgileri edinmiştim oradaki görevli hemşirelerden. Danışmadaki Kadın ise sağolsun bana tam olarak hangi kata çıkmam gerektiğini, kiminle görüşebileceğimi vs. anlatmıştı. Ordan beri güleryüzü ve sıcak kanlılığı sebebiyle sanırım, tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu bana.
Bu kadar kolay mıydı gerçekten bir insana kendini sevdirmek? Sırf işini yapıp ona yardım ettiğin için, ve bütün bunları samimi ve güler bir yüzle yaptığın için mi kırk yıldır tanıyormuş gibiydi o insan seni?
Belkide işinin hakkını veren insanlara hayran olduğum içindi bu hissettiklerim...
Ya da pozitif bir enerji dağıtıyordu bu kadın etrafına, diğer görevlilerde pek mevcut olmayan. Ve bende bu enerjiyle motive olmaya çalışıyordum.
Kafamdaki geçenleri duymazdan gelerek, bir günaydınla karşıladım, o ismini merak ettigim Kadını. Bir tek ben de değil, herkes birbirine günaydınlar dağıtıp günün ayması için elinden geleni yapıyordu.
Ama ne karanlık bizim elimizdeydi ne de aydınlık. Iyiki de değildi. Bir insan nasıl bulsundu ki karanlık ile aydınlık arasındaki dengeyi?
...
Üstümü değiştirebileceğim kabinde pek bir alanım yoktu aslında. Bütün öğrenciler bir köşeye tıkışmış, acele içerisinde giyiniyorduk pembe iş kıyafetlerimizi. Ilk defa bi hastanede çalışmayacaktım. Öncesinde yaklaşık bir ay Nöroloji, bir ay da Jinekoloji bölümlerinde çalışmışlığım vardı. Ama orada mavi beyaz bir takım içerisinde koşturmaya alışmışken, şimdi pembe pembe dolanmak değişik geliyordu bana. Gerçi bu belkide en hızlı adapte olabileceğim şeydi. Asıl sorun bir türlü alışamadıklarımda, alışmak için çabalamadıklarımdaydı.
Şimdi telefonumun saati bana 05.54 gösteriyordu. Tek sorun telefonummuş gibi onu hemen sessize alıp çantamın içine saklarken, aslında özgürlüğümü de içine tıkıştırmış üstüne fermuar çekiyordum.
Her hastanede olduğu gibi, burada da hemşirelerin ilk yapıcakları, bir masa da toplanıp hasta bilgilerini yeni gelen vardiya ile paylaşmak olucaktı. Bu bilgiler sadece hastanın ismini, yaşını ve hastalıklarını kapsamıyordu. Yanısırasında sosyal anamnez dedikleri, mesela yaşadığı yeri ve ailesel anamnezin içerdiği, hastaların aile ve hayatlarındaki özel durumlara dair bilgiler paylaşılıyor ve dikkat edilmesi gereken hususlarda uyarılar dağıtılıyordu.
Ne yalan söyliyeyim, bu konuşmaların arasına bir çok kez "Gıybet" olarak da bilinen huzursuzluğun, ta kendisi de karıştılıyordu maalesef. Bence gıybet etmeye yer arayanlar, illaki hakkında gülebilecekleri bir konu bulabiliyordu her zaman. Bana göre öyle insanlar aslında işlerinden usanmış, bıkmış ve bunun acısını başka insanlara gülerek çıkarmak istiyor, ve onları alt seviyede göstererek, kendilerini en üst seviyelerde bulundurmaya çabalıyorlar...
Başka insanlara acırken, acınacak haldeydiler. Bende buna üzülüyordum her seferinde.
Kendimi masa başındaki bütün hemşirelere tanıtıyor ve onları tanıyabilmek için algılarım açık bir şekilde hareketlerini gözlemleyip, dillerine vuran sözcükleri didik didik ediyordum.
Ne de olsa insanın gönlündeki, diline vururmuş ya hani. Bende bir an önce onları çözüp, karşılarında daha güçlü olmaya çalışıyordum belkide. Ya da sadece kapalı kutuları mı sevmiyordum?
Hani sürpriz sevmeyen insanlar vardır ya, onlardan birimiydim bende acaba..?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avocado
Novela JuvenilHayatım boyunca birşeylere katlanmak zorunda kaldım. Yeri geldi gururumu bile ayaklar altına aldığım zamanlar oldu... Ama bu sefer durduğum yer çok farklıydı. Hayat benden haksızlık karşısında susmamı bekliyordu... Oysa bilmiyordu ki, benim karşıs...