Yüzümde bir tebessüm ile " Peki birazdan odasına götürürüm hastayı " dedim.
Evet mutlu olmuştum. Çünkü nihayet bende bir çocuk ile biraz daha yakından ilgilenebilecektim. Sonuçta hemşirelik sadece ilaç dağıtmak, tansiyon ölçmek ve aletleri dezenfekte etmekten ibaret değildi.
Bizim asıl işimiz hastayla ilgilenmek ve hasta ile doktor arasındaki bağlantıyı sağlayarak tedaviyi desteklemekti. En azından Almanya da durumlar böyleydi...
Birkaç dakika geçer geçmez tekerlekli sandalyeyi de kapıp yola koyuldum acile doğru.
Varınca ilk karşıma çıkan görevliye, bir hastayı odasına götürmek için geldiğimi söyleyip, şuan nerede olduğunu sordum.
" soldaki ikinci oda da oturuyor, bizlik Bir şey kalmadı zaten götürebilirsin "
-" tamam, çok sağolun "
diyerek odaya doğru ilerledim. Odaya girer girmez hastanın kolundan yere damlayan kan damlalarını görünce, tam zamanında geldiğimi fark ettim. Çocuk oda da yanlız başına çığlıklar atarak ağlıyordu, ki muhtemelen kolundaki intraketin, yani damar yolunun ne işe yaradığını anlamayıp onu çekmişti, ve sonrasında durmayan kanı görünce de paniklemişti.
Çocuktu sonuçta.
Koluna yapıştırılmış plastik çubuğunu çekmenin nasıl sonuçlar getireceğini bilemezdi.
Hemen odadaki bir çekmeceden steril bir gaz kompresi alıp kanayan yere baskı uyguladım. Minik hastamız başta kolunu uzatmak istemedi ama bu şekilde kanın durucağını söyleyince Allahtan güvendi bana.
Tam o an da ağlama seslerine koşan Dr. Neumann ve annesi nefes nefese odaya daldı. Annesi etrafa sürülmüş kanı görünce, gözleri fal taşı gibi açıldı ve oğlunun yanına oturarak onu sakinleştirmeye başladı. Dr.Neumann ise bu olayı bininci kez yaşıyormuş gibi, hiç bir tepki göstermeden olaya direk vakıf olmuş bir şekilde, eline bir kağıt peçetesi alıp yerdeki kanı kabaca temizleyerek bana yardım ediyordu.
İlk defa ben varken, bir doktor eğilmiş yeri temizliyordu. Bu yetmemiş gibi birde yandan
" Teşekkürler ilgilendiğin için " diyerek beni daha da çok şaşırtmıştı.
-" Seve seve " demiştim sadece onun bu teşekkürüne karşılık.
Bunu yapmak zaten benim görevimdi. Acil durumlarda fazla kafa yormadan müdahale etmek. Ve müdahale sırasında da hastanın paniklememesi için soğuk kanlı kalıp, hastayı sakinleştirebilmek.
Böylelikle acilde olduğumu unutmamıştım.
Başka bir olay daha yaşamamak için hastayı oyalanmadan tekerlekli sandalyeye oturtup, tam kapıya doğru yol almışken, Dr. Neumannın sesi durdurdu beni.
" Ah .. bir dakika! Sen telefonda görüştüğüm stajyersin heralde, değil mi? İsmin neydi? "
Sanki en geç bir saat sonra unutmayacakmış gibi ismimi sormuştu. Yaka kartıma gözlerini dikmiş, okumaya çalışıyorken işini kolaylaştırmak adına pat diye,
-" İsmim Saliha. Öğrenciyim. Stajyer değil. " diyerek tamamladım ağzındaki lafı.
Bir umut bu sefer olur diye düşünürken, tersine ikna etmişti bile beni.
" Saniya ? Değil mi ? "
-" Kısacası Sally deseniz de olur. "
" Ah süper işte bu. Sally daha kolaymış. Neyse ben birazdan yeni bir damar yolu açmaya gelirim, ama sen odasına götürebilirsin bile. Ben açar açmaz da ağrı kesiciyi verirsiniz bir zahmet. hangi odada kalıcak ? "
-" 9 numaralı odaya götürüyorum " diye cevabımı tamamlayınca, Dr. Neumannın yüzünde anlam veremediğim bir şaşkınlık ifadesi oluşmuştu.
" Öylemi, diğer odalar dolu o zaman... Neyse, o halde birazdan görüşürüz küçük kahraman "
diye modunu birden değiştirerek kafasını hastaya çevirip, ona kısa bir veda edip öylece odadan fırlamıştı.
Çok yoğundu heralde.
Asansöre binip, birinci katta inmiştik. Çocuğun annesi ise asansörde hastalar için yeterince yer olsun diye sağ olsun merdivenleri kullanıp yetişmişti bize. Yol boyunca çocuk ile diyalog kurmaya çalışarak, en azından ismini öğrenmiştim kendisinden. Patrick konuşkan birisine benziyordu ama ben kendimi tam olarak ona veremiyordum. Sorun bendeydi.
Kafamda birbirinden değişik düşünceler, ihtimaller, fikirler birbiriyle yarışıyordu sanki.
Hemşirelerin ve Doktorun bu 9 numaralı odayla ne alıp veremediği vardı ? En fazla ne olabilirdi ki? Orası diğer odalara göre daha mı küçüktü mesela ? Ya da manzarası mı güzel değildi ?
Hayır yani, şuan orda yatan hasta sorunlu birisi diyeceğim... ama öyle de değildi...
Sabah tansiyon ölçmek için kısaca bir girmiştim o odaya.
Gayette kendi halinde bir çocuk vardı karşımda.
Yeni uyandığı için birşey konuşmamıştı tabi, ama iyi huylu bir çocuk olduğunu hissetmiştim.
Sorunun ne olduğunu bulamadan, varmıştık 9 numaralı odaya.
Kapıyı tıklayıp sonrasında yavaşca aralarken, kapının önündeki bir engel girmemize izin vermemişti.
Girmemize neyin engel olduğunu anlamak için kafamla az çok aralanmış kapının arasına girip neler olduğuna baktım.
Gözüme ilk çarpan kahverengi, kısa, kıvırcık saçlı bir kafa oldu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avocado
Teen FictionHayatım boyunca birşeylere katlanmak zorunda kaldım. Yeri geldi gururumu bile ayaklar altına aldığım zamanlar oldu... Ama bu sefer durduğum yer çok farklıydı. Hayat benden haksızlık karşısında susmamı bekliyordu... Oysa bilmiyordu ki, benim karşıs...