Odadan çıktığımda saat 2' ye yaklaşıyordu, ki benim mesaim de bitmişti. Ilk gün için bu kadar yetmiş de artmıştı.
Bir an önce bu kalabalıktan çıkıp, yanlızlığımla kalmak istiyordum.
Sabırsızlanarak hemşire odasından çantamı ve masadaki su şişemi kapıp çıktım. Alina ve diğer iki hemşireye çıkmadan önce kısaca bir veda etmiştim tabi, ama çok samimi bir vedaydı da denemezdi.
Hani bize hep derler ya, içinden geldiği gibi ol diye.
Benim de sadece kısa bir veda gelmişti içimden.
Hastaneden çıkar çıkmaz, başımı mavi gökyüzüne karşı kaldırıp, derin bir nefes alarak o serin ve temiz havayı çektim içime.
Böyle anlarda akciğerlerimdeki tüm kullanılmış havayı dişarıya bırakıyor da, yerine onları ter temiz hava ile dolduruyordum sanki. Böylelikle de kanım temizleniyor ve ayrı bir hoş dolanıyordu vücudumda sanki. En azından ben öyle hissediyordum.
Ve bütün mesele hissetmekten geçtiği için, kimse de beni aksine ikna edemiyordu.
Mesela Plasebo ilacını duydunmu hiç ? Ya da kullandınmı ? Çok etkili ve önerilen bir ilaçmış.
Şimdi diyeceksin ki bunun konumuz ile ne alakası var ?
Hemen açıklıyorum. Şöyle ki Plasebodaki etkinin sırrı içeriğinde değil, çünkü içeriği yok.
Boş bir ilaç anlıyacağın. Ağrı dindirebilecek en ufak bir etkeni yok, ama görünüşte ağrı kesicisi gibi duruyor.
Bu ilacın bütün sırrı, insanların onu kullanıyorken hissettiklerinde ve düşündüklerinde saklı. Sırf bir ilaç gibi kullandıkları için, hiç bir yan etki riskini almaksızın ağrıları dinebiliyor. İnsanın psikolojisi işte sağlığımızda, hayatımızda ne kadar da büyük bir rol oynuyor değil mi?
Ama bunlar zaten bilindik şeyler aslında...
Asıl şaşırtcı olan bir çok insanın Plaseboyu tanımalarına rağmen, kullandıklarında ağrılarının kesilmesi.
Bile bile boş bir ilaç içiyorlar ve yine de fayda ediyor yahu.
Burdan çıkarabiliyoruz ki, sadece bilip bilmemekle alakalı değil, daha çok inanıp inanmamakla alakalı bütün mesele. Hissetmek ile alakalı. Hissedebilmek ile...
Bir şeye gerçekten inandığında, güvendiğinde, onu içinde hissettiğinde etkisini tadabilirsin.
Bu üzerine daha saatlerce kafa yorabileceğim konular ile geçmişti bütün yolculuğum. Ve yorucu bir günün ardından, nihayet kavuşmuştum evime ve aileme.
İkinci iş gününe uyanmak, ilkine uyanmak kadar zor olmasa bile, bu saatlerde uyanmak ve perde aralarından gökyüzünün daha karanlık olduğunu görmek insanı biraz motivasyonsuz bırakabiliyordu. Ama ne bekliyordum ki ? Kıştı sonuçta. Bütün sene böyle karanlıkta uyanıp işe gitmem gerekmiyecekti herhalde. Kışların varlığı kadar, baharların varlığı da esastı sonuçta.
Kulağa saçma gelse de, yatağıma veda edip çıktım evden.
Neden nesnelere veda edilemesindi ki ? Sonuçta vedalar en çok veda edenin işine yarar. Kafasında bazı şeyleri bitirebilmesi için, ya da bir mola verebilmesi için. Bir şeye ya da birine veda ettikten sonra ondan ayrılmak, çok daha çekilir oluyor bence.
Geçenlerde dedem vefat etti. Veda edemedim.
İçimde kaldı.
Veda etmen deden için önemlimiydi desen. Pek de önemli değildi bence. Biliyorum ki, kızmamıştır da bana.
Sonuçta o ölmedi. En sevdiğine kavuştu. Onu en çok sevene... Ölümler gidenler için değil, kalanlar için zordur derler ya. İşte o hesap.
Yatağıma veda ederek, " bir kaç saat sonra görüşürüz " diyerek, bir nevi kendimi o güne hazırlıyordum. Başkalarını bilmem ama benim çok işime yarıyordu bu taktik.
Yollardayken uyguladığım bir başka taktiğim daha vardı.
Özellikle uzun yolculuklarda, bana iyi gelen, zihnimi rahatlatan şeyleri dinlemeyi çok seviyordum. Bazen sadece melodiler dinleyip hayaller kuruyor, bazen ise zikir dinleyip zihnimi arındırmayı önemsiyordum.
Ve bu seferde aynen öyle yapmıştım.
Hastanenin giriş kapısından adımımı dairenin içerisine atmam ile, kulaklıklarımı çıkarmam bir olmuştu.
Heyecanlıydım. Bakalım bu gün neler gelicekti başıma...
Ama ne gelirse gelsin, "Hoş geldin" demeye niyet etmiştim.
Çünkü Haktan gelen herşey ancak hoş gelebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avocado
Teen FictionHayatım boyunca birşeylere katlanmak zorunda kaldım. Yeri geldi gururumu bile ayaklar altına aldığım zamanlar oldu... Ama bu sefer durduğum yer çok farklıydı. Hayat benden haksızlık karşısında susmamı bekliyordu... Oysa bilmiyordu ki, benim karşıs...