Him and I
Halsey, G-Eazy~
Bir yılı geride bırakmışlardı. Tatilin başlamasından 1 hafta geçmişti. Harry hala Dursleylerde kalıyordu. Odasından neredeyse hiç çıkmaması dışında herşey normaldi.
Tatil boyunca kendine düşünecek bolca zaman bulmuştu. Draco'ya güvenebilir miydi? Güvenmek zorunda mıydı? Davranışları neyin nesiydi? Altında bir şeyler yatıyor muydu?
En önemlisi ise,
Onu sevebilir miydi?
~
Sirius ile hâlâ görüşüyordu. Onun bu işin adamı olması olayları kolaylaştırır nitelikteydi. Nasıl davranması, ne düşünmesi üzerine tavsiye veriyordu. Eh, ne kadar Draco Remus'a benzemese de Sirius'un düz olmasından iyidir diye düşünüyordu.
Sirius ara sıra ona kendi gençlik yıllarında Remus ile yaşadıklarını anlatıyor, az da olsa kafasını dağıtmaya çalışıyordu.
Harry için bu büyük bir avantajdı. Pek unutturmasa da Vaftiz babalarının (babaları demeyi tercih ederdi, Remus'un üstünde büyük etkisi olduğunu düşünüyordu.) geçmişini dinlemek hoş ve eğlenceliydi. Mektuplarla zor olsa da Remus'un Sirius'un kafasına bir pasta fırlatması hala düşününce komikti.
"...ne zaman pasta görsek bunu hatırlarız! Güzel günlerdi, senin de yaşamanı çok istiyorum Harry. Okul açıldığında Draco ile konuşmanın vakti geldiğini düşünüyorum. Yine de, dikkatli ol, lütfen. Yanlış anlamanı istemem, ama hala hiçbirşey belli değil. Hep arkandayım, unutma.
Sirius"
~
Zaman şu gibi akıp gidiyordu. Harry çoğu gece gözlerini tavana dikiyordu ve sadece öylece duruyordu.
Fazla oyalanmıştı. Zaman kaybetmenin anlamı yoktu. Hogwarts'ta buluşup konuşmaları çok zor olacağından, planı, Peron dokuz üç çeyrekte onu kimsenin göremeyeceği bir yere çekip sorgulamaktı. En güvenli şekilde, tabii ki.
Herşeyi sonunda beyninde ölçüp tartmış olup bir kararla varmanın verdiği rahatlıkla yarına, evine gideceği güne uyanmak için gözlerini kapadı.
Onun aksine, Drcao'nun işleri hiç iyiye gitmemişti. İki görev almıştı ve yerine getirmeliydi.
~
İç çekerek trene bindiği anda kendine yer arayan insanlardan sıyrılıp aradığı kişiye bakıyordu Harry.
Önlere kadar adımladı, şanslıydı ki oralarda pek insan yoktu. Bu tren ne zamandan beri bu kadar uzundu?
Pes edeceği ve geri döneceği sırada son vagonda platin saçlı oğlan gözüne çarptı. Mat siyah bir takım elbise giymiş, gerçekten iyi görünüyordu. Geçen sene olduğundan daha sert bakışları vardı.
Uzaktan izlemeye devam etti. Birşeyler ile ugraşır gibiydi, vagonda da ondan başka kimse yoktu.
Bavulunu karıştırıyordu, fakat Harry sadece siyah takım elbisesinin sırtını görebiliyordu. Aradığını bulamamış olarak diğer bavullara geçiyordu. Bir dakika boyunca harıl harıl bavulu karıştırdıktan sonra duraksadı, ve bavuldan yarı parıltılı, küçük bir eşya çıkardı. Göz hizasına getirmiş inceliyor gibiydi, Harry ne olduğunu göremiyordu. Bavulu hızlıca kapatıp etrafını incelemeye başladı ki Harry'nin gözükmesine ramak kalmıştı. Aynı hızla dört bölmeden birine girdi ve kapısını çekti.
Bundan başka bir hareketlenme olmadığında "Onu orda yakalayabilirim" diye düşündü. Vagonun kapısını tedirgin ellerle açıp içeri girdi. Bölmelerden sonuncusuna ilerledi. Asasını eline alıp sıkıca kavradı.
"Ya şimdi ya hiç." diye geçirdi içinden. Kapıyı içinde onu ne beklediğini bilmeden hızlıca çekti.
Daha kaçıncı kere aynı şeyi yaşayabilirdi?
Draco'yu, az önce onu bölüme girerken gördüğü Draco'yu, şimdi içerde bulamamıştı.
İçerisi boştu.
Daha fazla katlanamazdı. Ne kadar ilerlemeye çalışsa daha çok tuhaflaşıyordu. Başka çaresi yoktu, Ron ve Hermione'ye anlatmalıydı artık.
Çok geç olmadan.
~
"Gittikçe daha da çok tuhaflaşıyor, bir an delireceğim sandım, hala da sanıyorum."
"Saçmalama Harry, delirmiyorsun. Bu işin altında da ne olduğunu öğreneceğiz, hep olduğu gibi."
Harry sağ taraftaki koltukta, ellerini kavuşturmuş, yaklaşık 15 dakikadır olan bitenleri anlatıyordu.
Diğer tarafta ise onu sakinleştirmeye çalışmış olan Hermione, yanında da Draco'nun Harry'nin ruh eşi olduğunu öğrenince hafif bir baygınlık geçirmiş olan gözleri yarı kapalı Ron oturuyordu.
"Yine söyşüyorum, ruh eşleri asla yanılmaz. Böylelikle, eşcinsel olup olmaman hiç önemli değil, biz seni her türlü destekliyoruz, değil mi Ronald?" dedi sonlara doğru sesi uyarıcı çıkmış olan Hermione.
Ron başını kaldırıp etrafına tekrar bir göz gezdirdi. Aklı başına gelince anca başını olumlu anlamda sallayabilmişti.
"Bunu umarım Remus ve Sirius'a anlatmışsındır." dedi Ron uyuşuk sesiyle
"Evet, bakanlıkta olanlardan sonra onlarda kalmıştım, hatırladınız mı? O zaman haberleri olmuştu. Fakat bu ortadan kaybolma olaylarını anlattığım söylenemez..."
"Sirius'a bundan bahsetmelisin. Hâlâ hayatında olan biteni merak ediyor değil mi?"
"En son mektuplaşalı bir hafta oldu. Kaybolma işinde size danışmadan birşey demek istemedim."
Hermione birkaç dakikadır konuşmuyordu. Yanında konuşan oğlanların seslerini bastırmaya çalışarak düşünüyordu.
Ani kaybolmalar, aniden ortaya çıkmalar, şüpheli davranışlar...
Hermione başını elleri arasından çekti ve ikiliye delici bir bakış attı.
"Çocuklar... Sanırım olay çözüldü..."
~
Zamanı gelmişti.
Draco kolyenin ucunu aldı.
Ve döndürmeye başladı.
Bir, iki, üç.
✨
![](https://img.wattpad.com/cover/237961202-288-k883168.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mate | Drarry
FanfictionBir ağacın iki düşmanı bir araya getirebileceğini kim bilebilirdi? Ruh eşi AU Kapak: @louisyeasigim 💛 #18 - Drarry | 06.10.2020 #8 - Drarry | 26.11.2020 #9 - Drarry | 05.07.2023 (?!?)