Zil çalmıştı. Herkes hızlıca sınıfı terk ediyordu. Bugün yemekhanede çıkan yemeklerin güzel olmasından dolayıydı bu acele. Benim ise her zamanki gibi iştahım yoktu. Sadece dışarıya çıkıp nefes almak istiyordum. Havanın soğuk olmasını hiç aldırmıyordum. Böyle zamanlarda insana en iyi gelen şeydi belki de soğuk hava. Yüzünde hissettiğin soğukluk aklının başına gelmesi için birebirdi. Ben, böylelikle daha sağlıklı kararlar verebiliyordum.
Dışarıya adımımı atar atmaz nefesimi içime çekip verdim. Sanki okulun içerisindeyken nefes almıyormuşum da daha şimdi nefes almaya başlamışım gibiydi. Üstümdeki yorgunluğu bir anlığına unutup yürüdüm. Benim dışımda birkaç kişi daha dışarıda dolanıyordu. Etrafta çok kişinin olmaması benim için daha iyiydi. Kalabalık yerlerde bulunmak beni geriyordu.
Yünlü ceketimin cebinden kulaklığımı ve telefonumu çıkardım. En sevdiğim şarkıyı açıp gözlerimi huzurla kapatıp tekrardan açtım. Gülümseyip birkaç adım daha attım. Aceleci değildim yürürken, sadece kulağıma dolan müziğin ritmiyle hareket ediyordum. Sonra şarkının sözleri kulağımda yankılandı ve ben bir banka kendimi bıraktım.
happiness — back number
"Gerçek şu ki zaten biliyordum,
O kişiyi ne kadar sevdiğini.
Ve senin yanında olduğum sürece,
Hiç şansım yok.
Bunu gerçekten iyi biliyorum."Şarkının ritmiyle ayağımı yere vuruyordum. Bir yandan da şarkıyı mırıldanıyordum. Şu an her şey benim için kusursuzdu. Beni rahatsız edebilecek tek bir şey yoktu. Zaman kavramını yitirmiş gibiydim, sanki benim için bu şarkı bitene kadar durmuştu. Aklımdaki babama ait düşünceler izlerini birer birer siliyordu. Keyifliydim.
"En başından beri,
Senin mutluluğundan başka,
Asla hiçbir şey dilemedim.
Benimle olmasa bile...
Sonunda, sana karşı olan duygularımı,
saklayacağım ve seni sırtından iteceğim.
Mutluluğunu herkesten çok istiyorum. "Kulağımdan bir anda kulaklıklarım çekildi. Tam da keyifliyim demiştim oysa ki. Gerçekten böyle olmak zorunda mıydı? Sakin kalmaya çalışmalıydım. Arkamı dönüp kimin beni rahatsız ettiğine baktım. Gördüğüm kusursuz yüze karşı tepkisiz kalmak istesem de yüzümde yine bir gülümseme oluşmuştu. Üstelik daha dün tartışmıştık. O ise tüm olanları ya gerçekten umursamıyordu ya da canı çok fazla sıkıldığı için aklına ben gelmiştim. Hâlâ yüzüme bakıyordu ve şimdiye kadar konuşmamış olmaması beni sinirlendirmekten başka bir şeye yaramamıştı. Bir eliyle hala kulaklıklarımı tutuyordu. Sert bir şekilde elinden çekip aldım ve önüme döndüm.
"Konuşmayacaksan arkamda durmanın bir anlamı yok Minho."
Nihayet bana kulak asıp yanıma oturabilmişti. Sanırım gerçekten canı sıkıldığından dolayı benimle uğraşmaya gelmişti. Telefonumdan saate baktım. Öğle arası bitmek üzereydi ve ben bu durumdan hiç hoşlanmamıştım. Yan profilini inceledim öylece. Bakışlarını karşımızdaki boş basketbol sahasına sabitlemişti. Belki de benim konuşmamı bekliyordu, istediği buysa belki de denemeliydim. "Bir anda beni ziyaret etmeni neye borçluyum? Gerçekten diyecek bir şeyin yoksa ben sınıfıma gideceğim." Beklentiyle ona baktım. Yavaşça yüzünü tamamen bana döndü ve dudaklarını araladı. "Sadece yanında oturmak istiyorum Shu, yaptıklarımın altında bir neden aramana gerek yok." Kafamı salladım. Diyecek bir şeyim yoktu. Kulaklıklarımı tekrardan takıp kaldığım yerden devam ettim. Biraz daha müzik dinleyebilirdim, onunla beraberken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
minho, i used to know
Fanfictionwang shu: belki içinde bir umut diyordum wang shu: eski senden bir şeyler kalmıştır 。.* Stray Kids Lee Minho, half texting