wang shu: demek kang miyeon
wang shu: tebrikler
minho: ne demek istediğini anlayamadım shu
minho: kang miyeon da kim
wang shu: şimdi de aptal numarası mı yapıyorsun bana
wang shu: tenefüslerde, öğle aralarında yanında gezen kızdan bahsediyorum
wang shu: adı kang miyeon
minho: öyle birinin varlığından bile haberdar değildim
minho: bunu nereden çıkardın shu
wang shu: bunu o zaman bizzat kendisine sormalısın
wang shu: tam şu an senden bahsediyor
Okulda adı nam yapmış kişi ,Kang Miyeon, herkesin onu duyduğuna emin olmak istedi ve sonra tüm sınıfta gözlerini gezdirdi. O cezbedici bakışlarını... Başrol oydu zaten. Onun üstüne kimse çıkamazdı. Tek bildiği bir şey vardı, o da herkesten daha iyi olduğuydu. Kimseye pek fırsat verdiği de söylenemezdi aslında. Uzaktan da olsa onu böyle tanımlamıştım. Belki yanılıyordum ama şu an duyduklarım düşündüğüm şeyi kanıtlar nitelikteydi. Özellikle konuşmasının içinde Minho'nun ismini duymam dikkatimi ona vermemde çok iyi bir katkı sağlamıştı.
"Herkesin dikkati bende olduğuna göre çok net bir şey söyleyeceğim. Lee Minho ile gelecekte bir ilişkisi olacağını düşünen varsa derhal karşıma çıksın, ona bizzat kendim bir ders vereceğim."
Aptal kız, sanki sen öyle dedin diye biri çıkıp karşına dikilecekti. Şaşkınlığımı içimde gizlemeye çalıştım. Böyle bir lafı rahatlıkla söylemesi beni şaşkına çevirmişti. Bir de herkesin bu laflarına kahkahalarla gülmüş olması söylediklerini garipseyen sadece ben olduğumu düşündürttü bana. Ben hariç herkesle arasının iyi olduğuna bağlıyordum bunu. Ki sınıftaki çoğu kişi zengin ailenin çocuklarıydı Miyeon gibi, hepsi onunla yakın sayılırdılar. Aralarındaki samimiyet midemi bulandırıyordu. Samimiyet demek bile tuhaf kaçıyordu. Bazen anlamadığım bir dilden konuştuklarını bile düşünürdüm. Hiçbiri benimle yakınlık göstermemişti, onlar için yok sayılırdım ben bu sınıfta. Ama...
Peki ya ben? Kimdim ben? Ben, Wang Shu sadece büyükanneme sahiptim. Annem ve babamın ardından bıraktığı tek şey bendim.
Ben sadece Wang Shu'ydum. Kayda değer biri değildim
Buraya ait hissetmiyordum, ancak zamanında biri sayesinde kendimi bir yere ait hissedebilmiştim. Tam da onun kalbinde hissedebilmiştim kendimi. Her gece o ağlarken ona sarıldığım zaman kalbinin bir köşesine sığınmıştım. Orada kendimi sıcak hissetmiştim. Etrafımda her bir tomurcuğun yeşerdiğini hissetmiştim. Şimdiyse o tomurcuklar yeşermektense daha çok soluyor gibiydi. Kendini bu kadar değiştirmeye çalışması kalbimin acımasına neden olurken aynı zamanda ona baş kaldırıp yaptıklarından onu vazgeçirmeye çalışmak paramparça olmama bile neden olabiliyordu. Çektiği acıyı kendince dindirdiğini sanıyordu. Şu an yaptığı şey, ikimizi de yakmaktı. Yavaş yavaş aramızdaki bağın yanıp kül olduğunu görüyordum. Her şeyin bir kırılma noktası olduğu gibi bizim de sevgimizin bir gün kırılıp yok oluşunu izleyecektik. Sonra pişmanlıklar ardı ardına gelecekti ve biz artık yok olacaktık. Yollarımız ayrılmış olacaktı. Bunları düşünmenin ne kadar zor olduğunu ona anlatmak isterdim. Belki o da farkındaydı her şeyin. Bir gün ayrılacağımızın...
lee minho: shu
lee minho: tanımadığım birinin laflarını umursamıyorum
wang shu: söylesene sen neyi umursuyosun ki
wang shu: haftalarca bana bunu söyleyip durdun
wang shu: yeter artık
lee minho: sadece doğruları konuşuyorum
(GÖRÜLDÜ)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
minho, i used to know
Fanfictionwang shu: belki içinde bir umut diyordum wang shu: eski senden bir şeyler kalmıştır 。.* Stray Kids Lee Minho, half texting