Tam şu anda sinirli bir Kang Miyeon'un önümde dikiliyor olması ne kadar da tarif edilemez bir duyguydu. Bıkkın bakışlarımı yüzüne çevirdim sadece. Beklentiyle yüzüme bakıyordu ancak benim onunla hiçbir işim yoktu, kısacası onunla bu şekilde yüz yüze gelmek son istediğim şey bile değildi. Daha önce olduğu gibi beni yok sayamaz mıydı?
Ellerini sırama dayayıp gözlerimin içine baktı. Beni korkutmaya çalıştığı belliydi. Bilmesi gereken bir şey vardı ki korkutucu değildi daha çok kendini düşük gösteriyordu. Sonunda kelimeler ağzından döküldü. "Adın ne bilmiyorum ama seni uyarmaya geldim."
Ağızından çıkanlar bir şekilde sinirlerimi saniyesinde uyandırmaya neden olmuştu. "Adın ne bilmiyorum ama..." Kim olduğumu bilmediği halde yapacak bir uyarısının olması gülünçtü. Yaka kartıma bakmaya yetecek kadar da aklı yoktu. Tepki vermedim. Boğazını temizleyip ellerini sıramdan çekti. "Yakınlık kurduğun insanları gözden geçirmeni tavsiye ediyorum, daha önce yaptığımız uyarıyı dikkate almamış gibisin." Seslice nefesimi dışarı verdim. Zamanımı bu anlamsız konuşmayla yitirdiğime inanamıyordum. Şu an çoktan evime varmış olabilirdim. Çantamı bir koluma attıktan sonra Miyeon'un yüzüne bakmadan sınıfın kapısından çıktım. Arkamdan birkaç şey daha mırıldandıysa da umurumda değildi. Minho'nun saçma sapan ilişkilerine çekilmek istemiyordum. Uğraşmam gereken daha zorlu şeyler varken bu saçmalığa bulaşmak yapacağım en aptalca şey olurdu.
—
Eve gelir gelmez kendimi duşa atmıştım. Tüm sinirlerim gerilmişti, rahatlamaya ihtiyacım vardı. Yol boyunca müzik dinlemek bile kafamda dönüp duran düşüncelere engel olamamıştı ne yazık ki. Kafamda sarılı olan havluyla birlikte odamdan çıktım. Büyükanneme yardım etmeliydim. Oturma odasına girdiğimde koltuğun üzerindeki kime ait olduğunu bildiğim ceketi gördüm. Şimdi burada olmak zorunda mıydı? Burada onu görüp her şeyin daha da dibe batmasını istemiyordum. Aramızdaki bağların oldukça gergin olduğu gerçeği kaçınılmazdı. Davranışları beni yanıltmamalıydı. Kendime bunu yapmamalıydım, ancak kaçacak yerim de yoktu. Tam da şu an büyükannemle mutfaktaydı. Adımlarımı oraya yönlendirdiğimde neşeli kahkahası kulaklarıma şenlik olmuştu. Dudaklarım benden bilinçsizce hareket ediyordu, gülümsedim. Üstündeki renkli önlüğüyle büyükanneme şarkılar söyleyip onu da kendiyle birlikte güldürüyordu. Keşke... Hayır, aklım beni yine çeliyordu. Sanki bunun böylece sürüp gitmeyeceğinden haberdar değildim.
Sessizce sandalyelerden birini çekip oturdum. Beni fark etmeleri uzun sürmemişti. Solgun bir gülümsemeyle büyükanneme baktım. O ise bana endişeli bakışlarını yönlendirmişti. "Saçlarını kurutmazsan hasta olacağını biliyorsun değil mi, Shu?" Gülümsemeye devam ederek kafamı salladım, ardından tek yaptığım mutfaktan çıkıp odama dönmek oldu. Arkamdan gelen ayak sesleri kalbimin yerinden çıkacakmışcasına atmasına neden olmuştu. Ve işte ikimiz yine bir aradaydık ortamdaki tek ses kurutma makinasından çıkan sesti. Aynadaki yansımasına baktım, elindeki fotoğraf çerçevesine bakıp gülümsüyordu. Neden yine bunu yapıyordu?
İşim bittiğinde arkamı dönüp ona baktım. Yatağıma uzanmış bana bakıyordu. Şu an tam olarak ne olması gerektiğini bilmiyordum ve bu benim sinirimi yine bozuyordu. Ondan bir şey demesini beklemiyordum belki ama şu an bana umursamaz kişiliğini gösteriyordu.
"Bazen düşünüyorum da, seninle arkadaş oluşumuz aslında bir tesadüftü. Eğer o gün ben de şans eseri o sessiz tepede olmasaydım seni tanıma fırsatını kaçıracaktım. Küçüklüğümüz boyunca beni hep korudun. Herkesin beni kendini ifade etmekten bile aciz biri gibi gördüğü zamanlarda benimleydin. Şimdi bir şeyler değişti ve sen bunlardan hoşnut değilsin. Kendimi artık birine muhtaç biri olarak göstermek istemiyorum. Benim de artık güçlü olduğumu görmeliydiler ki şimdi yavaş yavaş kendimdeki gücü gösterebiliyorum. Bunu yaparken yanımda olmanı isterdim Shu. Tek yaptığın, beni suçlamak. Biraz da benim açımdan baks-"
Sözlerini daha fazla duymak istemediğimden odayı hızla terk ettim. Dedikleri saçmalıktı. Kendini gösterebileceği tonla yöntem varken bunun arkasına sığınmasını kaldıramıyordum. Aklında beni onu anlamayan biri olarak şekillendirmişti belli ki. Körlüğüne doysundu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
minho, i used to know
Fanfictionwang shu: belki içinde bir umut diyordum wang shu: eski senden bir şeyler kalmıştır 。.* Stray Kids Lee Minho, half texting