27: "önce kenan'ı sonra kendini"

7.8K 677 1K
                                    

Zerrin Özer - Her Şey Seninle Güzel

BÖLÜM 27: ÖNCE KENAN'I SONRA KENDİNİ

Günler süren yolculuğun ardından kazasız belasız bir şekilde Malatya sınırlarına girmiştik. "Sonunda," demiştim, tabelayı gördüğümde. Sivas'a girişimizle çıkışımız arasında yıllar var gibi hissediyordum, bir türlü Malatya'ya gelemeyeceğimizi düşünmüştüm.

Sonrasında pek de uzun bir yol gitmemiştik. Yarım saat kadar sonra anladığım kadarıyla şehir merkezinden uzak ama köy kadar da geride kalmamış olan bir mahalleye gelmiştik. Etrafta tavuklar ve ördekler geziniyordu.

Arabayla sokağa girdiğimizde köşe başındaki kıraathanede dayılarla oturmuş çay içen Necdet'i görmüştüm. Ağalar gibi bir ayağını dizinin üzerine atarak oturmuştu. Yanındaki dayılara bir şeyler anlattığı belliydi fakat araba sesini duyunca gözleri anından bizden tarafa dönmüştü. Elimi kaldırarak ona selam verdiğimde elinde çay bardağı olduğundan o da çayını kaldırmıştı bana doğru.

Bu adamın kıraathaneye düşkünlüğünün sonu ne olacaktı acaba...

Öztürk arabayı kenara park ettiğinde ilk inen ben oldum. Necdet de çoktan kıraathaneden çıkmış hızlı adımlarla yanımıza geliyordu. Orta yolda bulup birbirimizi kucakladık.

"Büyümüşsün la," dedi, küçük gözleri beni baştan aşağı süzerken. "Senin yaşında olur öyle zaten."

"Töbee," dedim, nefesimi üfleyerek. "İki dakika laf sokmadan dur bir ya."

"Sus çocuk." Kolunu omzuma atıp benimle yürümeye başladı. "Evde adım atacak yer yok zaten, bir siz eksiktiniz."

"O niye?"

"Valla şu an sekiz kişi kalıyorduk, on bir kişi olduk. Birileri pansiyonda kalacak ama kim olacak acaba?" İmayla bana baktı.

"Kim?" diye sordum saf saf. Yemin ederim imalı söylenen hiçbir şeyi anlamıyordum. Laf sokmalardan falan da hiç anlamazdım. Bu yüzden Şevval'in triplerine bile anlam veremez daha da suçlu çıkardım. Birisi bir şey ima etmek yerine doğruca söylemeliydi bana.

"Siz işte salak," dedi, kafama bir şaplak atarak.

"Hıı," diyebildim yalnızca. O sırada bizimkilerin yanına varmıştık. İki kardeş de Necdet'le kucaklaştıktan Necdet bana dediği gibi evin kalabalık olduğunu söylemişti.

"İnanç'la sen bir pansiyonda kalın bence," diye eklediğinde Öztürk'ün bakışları bana döndü.

"Olur mu?" diye sorarak onayımı bekledi.

Omuzlarımı silktim. "Fark etmez," dediğimde kafasını salladı. İkimizin eşyalarını koyduğumuz çantayı tekrar arabaya bırakıp, "Şimdilik yukarıya çıkalım da sonra kalacak bir yer buluruz o zaman," diye mırıldandığında hepimiz onu onayladık.

Tek tanıdığımın Feridun olduğu eve girdiğimde onunla da sarılmıştık. "İyisiniz değil mi?" dedi, kolunu omzuma atarak. "Gerçi sen tek parça döndün, bu beni biraz üzdü ama..." Yine laf soktuğunda dirseğimi karnına geçirdim.

"Feridun..." diye kaşlarımı çattığımda gülerek saçlarımı karıştırdı.

"Abi diyeceksin abi," diye uyardı her zaman yaptığı gibi.

"Belki iğne değildik ama bazılarına söylemediklerimizle bile çok battık be kardeşim," diyerek ondan ayrıldığımda bıyıklarını düzeltiyormuş gibi yaparak gülüşünü saklamaya çalıştı. Gözlerim tanımadığım solcular üzerinde gezinirken bir an için şu an uzaklarda olan üç solcuyu aramıştım istemsizce. İlyas, Fikret ve Ayhan'ı...

Zamanın Eli Değdi Bize ✘ gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin