21: "ah bu kavuşmalar"

9.8K 860 1.3K
                                    

Cevdet Bağca - Yasaklarda

BÖLÜM 21: AH BU KAVUŞMALAR

Ne kadar süre orada öylece birbirimize sarıldık bilmiyorum ama saatler boyunca ikimizin de gıkı çıkmamıştı. Konuşmaya, bir şeyler söylemeye gerek yoktu. Birbirimizin kollarında demlenmek yeterliydi.

19 yıllık hayatımın en huzur verici anlarını annemin veya babamın kollarında yaşadığımı sanırdım. En zorda kaldığım zamanlarda onların yanımda olmasının yeterli olduğunu sanıyordum. Bir şeye canım sıkıldığında Şevval'e sığınmam yeterliydi. Onunla konuşmak bana en iyi gelen şeylerden biriydi. Mutlu olmak istediğimde Faruk ve Yalçın yanımdaydı. Çocuklaşmak istediğimde ise Vefa her zaman oradaydı.

Şimdiyse tüm bu her şeyi bana yalnızca bir kişi veriyordu.

Öztürk o kadar çok şey ifade ediyordu ki ondan uzak kalmak artık her şeyden menediyordu beni. Farkında olmadan onun dünyasına sığınmıştım. O olmadan çaresizce uzay boşluğunda oradan oraya savruluyor gibiydim.

"Hava soğuyor," dediğini duyduğumda güneşin yavaş yavaş gökyüzünü terk etmeye başladığını o an fark ettim. Kokusu, sıcaklığı, varlığı, saçlarımı okşayan dudakları... Başka diyarlara uçurmuş, gerçeklik kavramından sıyırmıştı. Zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile değildim.

Bu öyle bir histi ki başka kimseye gerek yoktu. Annem, babam, kardeşim, arkadaşlarım... Hiçbirine ihtiyacım yoktu artık. Onlar olmadan yaşayabilirdim, sorun değildi.

Sadece ve sadece Öztürk'süz olmazdı.

Şu saatten sonra emindim ki onsuz olmazdı.

"Kalkalım mı?"

Burnumu göğsüne sürttüm ve son bir kez kokusunu içime çektikten sonra kafamı sallayarak onayladım onu. Benden ayrılıp ayağa kalktıktan ellerini uzattı. Dudaklarım ufak bir tebessümle kıvrılırken ellerinden tutup ayağa kalktım. Soğuk ellerimiz birbirine dolandığında gözlerimiz birbiriyle kesişti.

Onun da dudakları tatlı bir tebessümle kıvrılırken, "Öztürk," dedim, ellerine sıkıca tutunarak. Parmaklarım ayrılmak istemezcesine sıkıca ellerini kavramıştı. "Cidden seviyor musun beni?"

Bunu sormamı beklediğini anında aşağı yukarı sallanan kafasından anlamıştım. Gözleri kimsenin olmadığından emin olmak için etrafı şöylece kontrol ettikten sonra dudaklarını alnıma bastırdı ve, "Seviyorum," diye fısıldadı, dudakları alnımı okşarken. Nefesi sıcacıktı. "Çok seviyorum."

Kollarımı sıkıca beline sardım. Bu kelimelerin onun ağzından döküleceğini hiçbir zaman düşünmemiştim. Onunla tamamen ayrıldığımızı ve bir daha hayatlarımızın kesişmeyeceğini zannediyordu. Buz gibi bir karanlıkta kaybolmuş ruhuma güneş gibi doğmuştu. Belki de bu yüzdendi saçlarının sarılığı...

Güneşin parlaklığını ve iç ısıtan sıcaklığını taşıyordu saçlarında.

"Beni hiç bırakma." Yanağımı omzuna yasladım. Muhtaçtım, bundan sonra bırakırsa yapamazdım. Biliyordum.

"Ben seni hiç bırakamadım ki, İnanç," dedi, elleri saçlarımı okşarken.

"Ama yanımda da değildin..."

Cevap vermek yerine ensemdeki saçları biraz daha sevdi. Pişmanlığını hissediyordum, sözlere dökmesine gerek yoktu. Zayıflığı, gözleri, duruşu bile her şeyi belli ediyordu.

Huzurla gözlerimi kapatıp kendimi ana bıraktıktan sonra ondan ayrılıp, "Gidelim," dediğimde bir şey demeden kafasını salladı ve yürümeye başladık. İçim içime sığmıyordu. Günlerdir hüzünle perçinlenmiş benliğim şimdi düğün dernekti. Elini tutmak, ona sıkıca sarılarak yürümek istiyordum.

Zamanın Eli Değdi Bize ✘ gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin