18: "başka yer başka zaman"

8.1K 848 861
                                    

Müslüm Gürses - Nilüfer

zamanın eli değdi bize :')

BÖLÜM 18: BAŞKA YER BAŞKA ZAMAN

Bir hafta.

Onun da gönlünün benim için tutuştuğunu söylemesinin, Feridun'un ardından gitmesinin ve beni görmezden gelmeye yemin edişinin üzerinde koskoca bir hafta geçti.

Ona hasret olan gözlerim kepenk vurdu kendisine. Bakamadım, dokunamadım, konuşamadım. Bir hasretti, yandı tutuştu yüreğim. Söndüremedim.

Keşke her şey insanın kendine söylediği kadar kolay olsaydı. Değildi. Bu yüzden de parçalıyor ve yok ediyordu. Ne kadar güçlü ne kadar kırılganız aslında. Üzerimize dağlar devrilse ayakta durabilirken ufacık bir sarsıntıda yerle bir oluyorduk. Ailemden gayri düşüp bambaşka bir hayata bile uyum sağlamışken onun benden kopmasına ne yazık ki alışamamıştım. Her seferinde kızgın demirlerle dağlanıyordu yüreğim.

Öztürk yalnızca kanat çırpsa yetiyordu içimde fırtınaların kopmasına.

Olağanüstü bir şekilde tüm hayatımdan kopup kendimi burada bulmamın bir anlamı olmalı diye düşünmeyi çok istiyordum. Bu sayede her şeyin yoluna gireceğini, kaderimin burada olduğunu, bu şekilde yazıldığına inanmalıydım ama geldiğimden beri gün yüzü görmemiştim ki inanayım. Anlamaya çalışıyordum, nasıl bir şey beni buralara sürüklemişti? Sebebi neydi? Bunca dert bunca keder için miydi her şey?

Makûs talihime bir küskünlük vardı içimde.

Başka bir zamanda başka bir mekânda tanımak isterdim onu. Elini özgürce tutabileceğim, çekinecek kimselerin olmadığı bir yerde doyasıya öpeceğim. Yüz yıl sonrası, belki bin... Ama burada, bu şekilde değil.

"Artık geri ver, geri veremezsin aldıklarını," diye eşlik ettim zihnimde çalan şarkıya. Gözlerimi ayırmadığım beyaz tavan şu son günlerde çoğu kişiden daha güzel bir dostluk yapmıştı bana. Derdimi, sırlarımı ona sesli bir şekilde anlatmamış olsam da beni anladığını biliyordum. Gerçi o da konuşmayı pek sevmiyordu ama beni anladığına emindim. Hiç değilse ona ihtiyacım olduğunda nerede olduğunu biliyordum.

"Her şeyi al, bana beni geri ver. Bir şansım olsun."

Günlerden 4 Şubat yani Vefa'nın doğum günüydü.

Vefa... Cidden var mıydı? Bir yerlerde yaşıyor muydu? Yoksa benim zihnimde uydurduğum bir karakter miydi?

Annemi, babamı düşündüm... Yüzleri suratımdan siliniyordu. Seslerini çoktan unutmuştum. Kendi yalanıma bile inanmaya başladığımı düşünüyordum. Belki de gerçekten askerden kaçmıştım? 2017 olayı tamamen kafamda kurduğum bir dünya olabilirdi.

Ya da şizofrendim ve kendimi hiç sahip olmadığım hayatlara, karakterlere sahipmişim gibi düşünüyordum.

Her şey çok uzak sanki. Tüm anılarım buğulu bir camın arkasındaymış gibi. Gözlerimi açtığımda yeniden bambaşka bir zamanda uyansam şaşıramayacak gibiyim.

Yine geride bıraktığım insanların anılarıyla yaşayamayacağımı düşüneceğim o sahneler tekrar yaşanacak. Bu dögünün tekrarlamasından korkarak yine bir binanın en üst katına ya da bir uçurumun kenarından aşağıya bırakacağım kendimi. Öztürk orada olmayacak. Birinin olup olmayacağı bile kesin değil. Belki o zaman gerçekten ölmeyi başaracağım.

"Ben kimim?" Elimi kaldırıp parmaklarımı incelemeye başladım. "Ya da gerçekten var mıyım?"

Bilmiyorum, düşünemiyorum. Hissedemiyorum.

Zamanın Eli Değdi Bize ✘ gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin