Burası hep bu kadar şık ve parlak mıydı? Yaklaşık iki senedir bu kliniğe gelmesine rağmen hiç böyle görmemişti burayı ya da hiç bakmamıştı görmek için. Bekleme salonundaki beyaz deri koltuklar, çeşitli bitkiler, tablolar ve ışıldayan avizeler dikkatini hiç çekmemişti bugünkü gibi. Bu koltuklardan hangisine otursam? Bugüne kadar niye hiç oturmadım? Ya da oturmak istiyor muyum, düşünceleriyle kendini meşgul ederken, bir gözü de kendisini çağıracak olan sekreterdeydi. Hiç vakit kaybetmeden Doktor Emma ile görüşmek istiyordu. İnsan kalabalığı içinde fazla kalmadan, görüşmesi bittiği gibi kendini güvende hissettiği yere gitmeyi planlıyordu. Zaten dışarıya çıktığı bu nadir günlerde gidebiliyordu oraya. İki yıldır, hemen hemen her ay iki defa buraya geliyordu, Doktor Emma ile uzun sohbetler ediyor fakat bir arpa boyu yol bile aldıklarını düşünmüyordu. Doktor Emma için bu farklıydı tabii bunu fark ediyordu. Yaşadığı hergün bir diğerinin aynısıydı. Ta ki geçtiğimiz o güne kadar. Sekreter yanına yaklaştı, diğer hastaları rahatsız etmeyen bir ses tonuyla;
—Merhaba Sally! Biliyorum bekletilmeyi sevmiyorsun ama yarım saat erken geldin. Henüz doktor hanımın hastası çıkmadı. Özür dilerim! Dilediğin yere oturabilirsin," dediğinde Sally ufak çaplı bir panik ile koltuklara göz gezdirdi. Belki de o gün bugündür! Sonunda, iki senedir bir kez bile oturmadığı koltuklara oturacak ve hiç merak etmesede rahatlıklarını test edebilecekti. Bunu duyunca Sally kendisine çok kızdı “ niye bu kadar erken geldim ki " diye içinden söyleniyordu. Şimdi oturmak zorundaydı, ne kadar bir süre bekleyeceği belli değilken ayakta dikilemezdi. Olabildiğince kenarda, cam tarafında olan tekli deri koltuğa yöneldi. Ne altmış yaşlarında ki kadının sıkıntılarını dinlemek ne de beş-altı yaşlarında olduğunu tahmin ettiği ufaklığın şımarıklıklarına eşlik eden tiz çığlıklarını duymak istiyordu. Olabildiğince uzaklaştı, en azından o öyle düşünüyordu.
Çantasından kulaklığını çıkarıp, sevdiği şarkıyı son ses açarak kulağına taktı. Arkasına yaslandı ve gözlerini kapadı. Kendisini yarım saat bu kargaşadan uzaklaştıracak tek aktivite buydu onun için. Kaç gündür uyumuyordu acaba? Üç- dört belki de beş gün olmuştu. Son birkac gündür kendini garip hissediyor, yaşadığı o günü Doktor Emma ile biran önce paylaşmak istiyordu.Sekreter, Doktor Emma 'nın kapısını çaldı ama kendisine içeriye gelmesi için bir komut verilmesini beklemeden içeriye girdi ve söze başladı. Ses tonu heyecan ve panik barındırıyordu.
—Doktor hanım hastanız Sally geldi! Doktor Emma şaşırmış olmanın verdiği dürtüyle biraz yüksek bir sesle cevap verdi.
—Evet, ne bekliyorsunuz alın içeriye! Neden bu kadar geç kalmış öğrenelim. Sekreter biraz tedirgin şekilde;
—Kendisi bir saat önce geldi! İçeride hastanız olduğu için beklemesi gerektiğini söyledim. Cam kenarındaki koltuğa oturdu, hiç istemeden de olsa. Ve sanırım uyuyor... Hem de çok derin bir uyku. Kendisine seslendim ama kulağında kulaklık var. Dokunup uyandırmayı düşündüm ama kendisine dokunulmasını sevmediğini bildiğim için vazgeçtim. Ne yapmalıyım?
Emma bunu duyunca çok şaşırdı, sekreterine sert çıkıştığını fark etti, bunun için üzüldü ama onun gönlünü daha sonra alabilirdi. Şimdi bu durum oldukça önemliydi. Çabuk düşünüp karar vermesi gerekiyordu. Çünkü Sally bekleme salonunda uyuyacak bir hasta değildi ve hiçbir zaman da olacağını düşünmemişti.
—Tamam. Önce bütün randevuları iptal edin. İçeride bekleyen hastalarımıza sessizce durumu izah ederek burayı boşaltmalarını isteyin. Gelecek randevuları için ücret almayacağımızı belirtin, benim adıma da özür dileyin lütfen. İşiniz bittiğinde sizde çıkabilirsiniz. Yarın görüşmek üzere.
Sekreter denileni yavaş ve sessizce yaptı. Sanki bütün hastalar Sally' nin kaç gündür uyumadığını anlamış ve anlayış göstermişlerdi. Beş-altı yaşlarındaki çocuk bile gürültü yapmadan çıktı dışarıya. En son sekreter herkesin çıktığını söyleyerek kendisi de çıkınca Doktor Emma kendi şalını yavaşça Sally'nin üzerine örttü. Öyle masum uyuyordu ki kendi çocuklarını gördü onun yüzünde. Bir annenin şefkatiyle baktı bu güzel kıza. Kitabını aldı onun karşısındaki koltuğa oturdu. Kim bilir kaç sayfa okuyacaktı Sally uyurken. Heyecanlanmamışta değildi hani çünkü severek okuduğu bu kitap iş yoğunluğu sebebiyle onunla birlikte iş ve ev arasında gidip geliyordu. Merak ediyordu son sayfaları.
Akşam karanlığı çökmüş, şehrin bütün ışıkları yanmıştı. Odanın içinde loş bir ışık vardı. Gözleri biraz acısa da nerede olduğunu anlamak için hafifçe araladı göz kapaklarını Sally. Biraz hareket edince üzerine örtülmüş şal yere düştü. Onu almak için doğrulduğunda kendisine bakan bir çift göz olduğunu fark etti. Panikle hareket etmesinin hiç faydası yoktu. Ama ediyordu sanırım. Evde değildi ya da orada. “Olamaz!" Dedi içinden. Nasıl teslim olabilmişti uyku denen illete. Neden uyku gibi bir ihtiyaç vardı? Bu teslimiyet nedendi? Uyku onun için içinden çıkılması zor olan bir mantık sorusu, bir bataklık! Çırpındıkça onu dibe doğru çeken. Bir girdap dönüp durmasını sağlayan. Nasıl böyle bırakabilmişti kendini? Çoğu kişi için uyku fazla anlam taşımıyorken onun için büyük bir anlam kargaşasıydı. Silkinerek kendine geldi.
—Be... Be... Ben çok özür dilerim. Böyle bir şey daha önce hiç başıma gelmedi. Ben hiç uyumam yani yabancı bir yerde uyumam. Saat kaç? Beni neden uyandırmadınız? Ardı ardına sordu sorularını sanki cevap verilmesini istemiyor ve arkasına bakmadan buradan çıkmak istiyordu.
Doktor Emma karşısında panikten çaresizce ne yapacağını şaşırmış olan bu kızın bütün hareketlerini gözlemliyor ve kafasına kazıyordu. Sonra çok naif bir ses tonuyla;
—Sally! Biraz sakin ol lütfen. Burası yabancı bir yer değil, senin için oldukça güvenli. Unutma biz bir aile olduk. Saat 19.00 oldu. Biliyorum biraz tedirgin oldun ama panik yapacak bir şey yok. Seni uyandırmak için sekreterim çok seslenmiş, kulaklıkların olduğu için duymadın sanırım ya da çok derin uyuduğun için. Sana dokunmamızdan hoşlanmadığın için uaynmanı bekledim ve ben bunun için mutluyum. Uykuya çok ihtiyacın vardı.
—Tamam, o zaman ben gideyim. Özür dilerim ve teşekkür ederim... Kaçmak istiyordu buradan, kendini rezil olmuş gibi hissediyor ait olmadığı yerde olmanın vermiş olduğu tedirginlikle hareket ediyordu.
—Hayır! Hayır! Ne özür dilemene ne de teşekkür etmene gerek yok. Demek ki artık direnememişsin uykuya. Bir nevi uykusuzluğa diyelim ona. Vücudun iyi ki burada kapatmış kendini. Benim bu gece bir planım yok, eşimin de katılması gereken bir iş yemeği var. Kızım da eşi ve torunum ile birlikte şehir dışında. Yani bu gece beni meşgul edecek hiçbir durum söz konusu değil İstersen bugünkü randevumuzu gerçekleştirebiliriz. Karnım da çok acıktı! Ne dersin bir şeyler yerken sohbet edelim mi? Bana akşam yemeğinde eşlik eder misin?
Çok uzun zamandır kimseyle yemek yememiş, ait olmadığı bu yerde bu saate kadar kalmanın vermiş olduğu hissiyatı üzerinden atamamıs, hatta bu saatlerde dışarıda olmayı bile unutmuş olan Sally biraz şaşkınlıkla biraz da mutlulukla kabul etti bu daveti.
Anlatacağı şeyleri, aklından geçirirken... O gün yaşananları gözünün önünden tekrar geçirirken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA BENİ ANLAT
Romance"En zoruda, kendimden çok seni unutmanın verdiği acıya dayanmaya çalışmaktı... Ben mi unuttum? Sen mi unuttun? Ya da...