Biraz gecikti ama işlerim vardı. Moralim bok gibi, bol bol yorum yapın da sevindirin şu gariban yazarınızı :(
•
Yorucu ve bunaltıcı bir günün ardından yine otobüs durağındaydım. Hava kararmıştı, saat on bire geliyordu.
Karşı kaldırımda birinin yavaşça yürüdüğünü fark edince gözlerim istemsizce oraya çevrilmişti. Minho elleri ceplerinde, başını yere eğmiş, düşünceli bir şekilde ilerliyordu. Nereden geldiğini bilmiyordum ama üç haftadır olduğu gibi hüzünlü görünüyordu.
Onunla yanlış zamanda karşılaşmıştım. Keşke ortaokulda veya lisede karşılaşmış olsaydım. İnsanlara daha fazla güvendiğim zamanlarda yani. Böylece onu kabullenmem daha az vakit alırdı ve ilk adımı atabilirdim. Kendime bu kadar çekingen olduğum için çok kızıyordum.
Karşıya geçmek için durdu ve araba gelip gelmediğini kontrol etti. Gelen arabaları görünce yerinde beklerken karşısına baktı ve göz göze geldik.
Gözlerimizden yorgun olduğumuz belli oluyordu ama fiziksel bir yorgunluk değildi. İnsanlar yormuştu bizi. Bir süre kıpırdamadan bakıştık, üç haftadır yaptığımız gibi.
Arabalar geçince Minho gözlerini benden çekerek yanıma gelmiş ve aramızda birkaç adım varken sormuştu. Uzun süre sonra aramızda geçen ilk konuşmaydı bu.
"Eve bırakayım mı?"
"Olur."
Yanıma oturdu aramıza koca bir boşluk bırakarak. Garipsesem de bir şey söylemedim. Zaten biraz sonra oturduğu yerde kayarak yavaş yavaş yanaşmıştı bana.
"Bilekliği hiç çıkarmadın." diyince gözlerim otomatik olarak bileğimdeki renkli taşlara gitmişti. Elim çıkarmaya gitmiyordu. Minho'dan hoşlandığımı ve ondan uzaklaşmak istemediğimi fark etmiştim. Ona cevap veremememin tek sebebi korkmamdı. Bir gün beni terk etmesinden ve kalbimi kırmasından korkuyordum.
Otobüs önümüzde durunca vakit kaybetmeden binip kartımı okuttum. Oturacak yer olmadığı için tutunmuş ve gözlerimi cama çevirmiştim. Minho da yanımdaki yerini aldığında birkaç dakika ikimizden de çıt çıkmamıştı. Minho aramızdaki en cesur kişi olarak yine söze başladı.
"Düşündün mü?" Başımı aşağı yukarı sallayınca vücudunu bana çevirerek, "Cevabın ne?" diye sordu. Çekinerek gözlerine baktım. Uzun zaman sonra gülümsemişti ve gözleri parlıyordu. Muhtemelen bilekliği hiç çıkarmamamdan cesaret almıştı.
Bu kadar insanın içinde nasıl cevap verebilirdim ki?
"İnene kadar bekle."
Yüzünü asarak çocuk gibi homurdandı ve önüne dönerken, "Daha hızlı sürer misiniz?" diye seslendi şoföre.
Dudaklarımda bir tebessüm belirirken göz ucuyla baktım ona. Bir ayağını aceleci bir şekilde sallayıp duruyordu. Çok tatlıydı.
Otobüs yolculuğumuz bitince inmiş ve eve doğru yürümeye başlamıştık. "Beni çatlatmak mı istiyorsun?" dedi daha fazla dayanamayarak. Neden bilmiyorum, sanki son üç hafta hiç yaşanmamış gibi hissettim. Eskiden yaptığı gibi peşimden mızmızlanarak geliyordu ve bunu ne kadar özlediğimi fark ettim.
Adımlarımı durdurup ona döndüğümde nefesini tutmuştu. Etrafımızda tek tük insan vardı, yani rahatça konuşabilirdim.
"Senden hoşlanıyorum." Yüzü kızarmaya başlayınca elimle karnına vurdum. "Nefes al, öleceksin."
Derin bir nefes aldığında büyük bir gülümseme yüzümde yer edindi. Cesur olacak ve risk alacaktım. Eğer ilerde beni üzmeye kalkarsa onu dövebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hello Stranger | LeeKnow
Fanfiction"İnsanları kalıplara sokmamalısın, onları dışarıdan gördüğün kadarıyla tanıyorsun."
