Yatakta hareketsiz yatarken tavanı izliyordum. Birkaç saat önce Minho öylece çekip gittiğinde ilk olarak Changbin'i arayıp ne olduğunu anlatmıştım. Changbin de, bir şey öğrenirse bana haber vereceğini söylemişti. Henüz haber gelmemişti ama ben dayanamayıp birkaç kere Minho'yu aramıştım. Telefonu açıktı ama cevap vermiyordu.
İç çektim. Kötü bir şey olmuştu, hissedebiliyordum. Minho'yu daha önce böyle görmemiştim.
Telefonum titreyince yerimden kalkmadan gelen mesaja baktım.
Changbinnie: Minho'nun annesi ölmüş. Yarın cenazesine katılacağız, mutlaka gel. Adres ×××××××.
Yerimde doğrulurken şaşkınlıkla tekrar tekrar okudum mesajı. Aniden aklıma Minho'nun annesinin hastanede yattığı ve durumunun ciddi olduğu geldi.
Annesinin son zamanlarını benimle mi geçirmişti yani? Ve ben somurtup durmuştum.
Pişmanlık her yanımı sararken gece boyunca gözüme uyku girmemişti. Sabah, anneme olanları anlatıp cenazeye gideceğimi söyledikten hemen sonra evden çıkmıştım.
Cenazenin yapılacağı yere geldiğimde kapıda beni bekleyen Changbin'le karşılaştım. Gözleri şişmişti, kesin ağlamıştı. Bana sarıldı ve alnını omzuma yasladı.
"İyi misin?" diye sordu. Şu an beni düşünmenin sırası değildi.
"İyiyim Bin." dedim endişelenmemesi için. Birkaç saniye daha sarıldıktan sonra iç çekerek ayrıldı.
"Sana bir şey söylemem lazım." diyerek dudağını ısırdı. Tereddüt ediyor gibiydi. "Şey, Minho'ya iyi davran tamam mı? Sana ihtiyacı var."
Yani Changbin, Minho'nun beni sevdiğini biliyordu.
Başımı sallayarak onayladım. İçeri girdiğimizde diğer dansçıların da burada olduğunu gördüm. Hepsi ağlamaklıydı.
"Yoorin." dedi Ryujin yanıma gelirken. "İyisin, değil mi?" derken elimi tutmuştu. Yuna ve birkaç kişi daha gelerek iyi olup olmadığımı sordu. Sanırım evde kalmak doğru bir karar değildi, herkes benim için endişelenmiş gibiydi.
"İyiyim, merak etmeyin."
Ayaküstü sohbetimiz bitince asıl odaya girdik. Minho, yanında muhtemelen yedi yaşlarında küçük bir kızla ifadesizce oturuyordu. Kız kalabalıktan korkmuş olacak ki Minho'nun koluna sıkı sıkı tutunmuş, dolu gözleriyle etrafa bakıyordu. Odanın girişinde duran ve gelenleri selamlayan orta yaşlı adam ise çok solgun görünüyordu.
"Minho'nun üvey babası." diye fısıldadı Changbin kulağıma.
Minho hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Neredeyse her gün karşılaşıp konuştuğum ve arkadaşım dediğim biri hakkında tek bir şey bile bilmiyordum.
Ne kadar aptaldım.
Eğilerek adamı selamladım ve diğerleri gibi, boş bir yere geçip oturdum. Minho ile konuşmak istiyordum ama ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Gerçi, pek kendinde gibi değildi. Onunla konuşanlara veya yanındaki küçük kıza tepki vermiyordu. Yüzü bembeyazdı, göz altları morarmış ve gözleri kızarmıştı.
Kalbimin üzerine tonlarca ağırlık koyulmuş gibi hissettim. Ne kadar üzgün olduğunu tahmin edemezdim ama yanında olmak ve destek vermek istiyordum.
Yemek dağıtılmaya başlayınca diğerlerine yardım ettim ve sadece yemek yemeye geldikleri her hallerinden belli olan akrabaların karnını doyurduk. Ağlayan tek akraba, Minho'nun teyzesiydi.
Ryujin, Minho'nun koluna yapışan kızı alıp yanımıza getirdi ve ona yemek yedirdi. Bir yandan da sohbet ediyor ve dikkatini dağıtıyordu. Anladığım kadarıyla Minho'nun kardeşiydi ve annesinin öldüğünün farkında bile değildi. Yanlarına gidip ben de kızla konuşmaya başladım. İsmi Hwamin'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hello Stranger | LeeKnow
Fanfiction"İnsanları kalıplara sokmamalısın, onları dışarıdan gördüğün kadarıyla tanıyorsun."
