MAYIS' Bölüm:0

60 8 4
                                    

NP: Contra-Islak Kum  - aynı zamanda kitabın şarkısı :) -

Başlangıç tarih ve saatinizi bu satıra bırakın lütfen.

Hoş geldiniz dünyama, keyifli okumalar dilerim. <3

***

Karanlık avluya adımladım. Kendimi yıllarca bastırmıştım. Yüküm beni de aşıyordu artık. Kafamın içindeki fısıltılar bir bedene bürünmeden, aklımı da her şeyimle beraber kaybetmeden gitmem gerekiyordu. Çığlık atmak istedim, ağlamak istedim ama hiçbir şey yapasım gelmiyordu aynı zamanda. Yetmişti.

Evde kopan patırtılara uyandı annem ve babam. Kendini annem sanan kadın ve eşine kıyamadığından babam rolünü üstlenen adam. Uyku mahmuruydu ikisi de. 

Sıcak bir ev ve huzurlu bir aile tablosu... Daha fazlasını hangi çocuk isterdi? Ben isterdim.

Ayılmalarını bekleyemedim çünkü yeterince beklediğimi düşünüyor ve belki biraz da kadir kıymet bilmezlik yapıyordum. "Gidiyorum ben." Ve gittim.

Çok şey birikmişti içimde aslında. Birkaç kez ağzımı açmıştım ama değmezdi. Bu kadar bilgi onlara fazlaydı bile. Bir an için hiçbir şey demeden gitmeyi de düşünmüştüm ama olup bitmişti her şey. Zamanı geri alabilen varsa buyursun ve beni tutup çıkarsın bu çukurdan.

Ahşap kapıyı sakince kapattım ardımdan. Uyuşturucu etkisinde gibiydim. Bahçenin dışına çıktım. Sonu görünmeyen kırlara baktım. Yedi sene önce bir at arabasının arka koltuğunda baygınken geçmiştim düz toprak yoldan. Oraya sırtımı döndüm. Tam tersi olmalıydı hikâyemin geri kalanı. Bir an önce gitmek istiyordum, her şeyin tam tersine. Sonuçları umursayacak durumda değildim. Artık bir evim yoktu. Eğer korkmasaydım en başta belki de bir evim olduğuna inanmam gerekmeyecekti. Bir yere ait olduğuma kendimi inandırmam gerekmeyecekti, saplanıp kalmayacaktım. Koca bir aptallıktan ibaretti yaptıklarım. İnkâr edemezdim.

Gece yarısına doğru bacaklarım titremeye başlamıştı. Kanımı kızıştıran adrenalin yerini korkuya bırakıyordu artık. Saatlerdir yürüyordum, üşüyordum, susamıştım. Başımda akıl yerine ne taşıyordum? Kulaklarım defalarca işitmişti bu cümleyi. Cevabını düşünmediğim bu soruyu yılların ardından ilk defa kendime sordum. Cevap yoktu. Belki de cevap zaten buydu.

Bacaklarım karıncalanıyordu ve durmam gerektiğini biliyordum. Ama bu imkânsızdı. Doğada açık hedef olmak istemiyordum onca yıllık bekleyişin ardından. Başka bir zaman olsa bir saniye bile beklemez kendimi yere atardım ve gevşemeyi beklerdim. Şanslıysam üzerime bir gölge düşerdi ve serin esintiler eşliğinde birkaç saat kestirirdim. Mayhoş bir histi bu. Anılarıma gülümsedim. Ve gülümsememle yere yığılmam bir oldu. Kaskatı kesilmiştim. Bacaklarım mı isyan etmişti yoksa dışarıdan bir kuvvet miydi anlayamadım ama karşı koyamıyordum. Kesin olan tek şey buydu. Bir anı zihnime dolarken nemlenen gözlerimi korkuyla kırpıştırdım.

Evin girişindeki divanda kaskatı uzanıyordum. Zorlanarak doğruldum. Bacaklarım hareketsizdi. Her gece bedenimi sirkeli suyla silen kadın kemiklerimi kırdığımı söylemişti. Ben kırmamıştım, böyle bir şey yaşadığımı da hatırlamıyordum. Gerçi neyi hatırlıyordum ki?

Dışarı çıkmak istedim. Aylardır en çok gördüğüm yüzü aradı gözlerim. Ortalarda yoktu, seslendim. "Kalkmak istiyorum anne!" Ona anne mi demiştim? Nereden çıkmıştı şimdi bu?

Kapıda şaşkınca dikilen kadın, ben küçük bir kızken oldukça komik gelmişti. Yıllar sonra o ana lanet edeceğimi bilemezdim. Dedim ya çok küçüktüm. O an aramızda sözsüz bir anlaşma oldu. O kadın kendini annem bildi. Gençliğini uzun yıllar önce yitirmiş kocası da kabul etmişti beni galiba. Karşı çıkmadı, hiç konuşmadı. Annem ona beni anlatırken sessizce dinledi, kafasını salladı, benimle bir kez göz göze geldi. Hepsi bu kadardı. Artık oraya aittim. 

ERESBOSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin