NP: castle in the snow
Bir hafta kadar yoktum. Aslında bölümüm hazırdı ama kendime kapandığım bir dönemdi. Yeni bölümden keyif almanızı umuyorum :*
**********************
O geceyi sabah etmiş, hiç durmamıştık. Teo, Boris'in efsunlanmış bir at olduğundan bahsetmişti. Dinlenmez, acıkmaz, susamaz ama istediği takdirde hepsini yapabilirdi.
Teo'nun anlattıklarından sonra, bu evrene dair birçok parça yerine oturmuştu. Ayrıca her şeyi garipseyip depresyona girecek de değildim. Herkes canı için mücadele ederken bu fazla bencilce olurdu.
***
Küçükken bir büyücü kadın gelmişti çiftliğe. Annemin eski dostu olduğunu söylemişti. O sırada annem de babam da evde olmadığından kadını çardağımızda ağırlamıştım. Basitçe biraz katık hazırlayıp eline tutuşturmuştum, sofrayı ise elimizdeki her şeyle donatmıştım.
Kadın karnını doyurup gitmek üzere ayaklanırken, sus çizgime işaret parmağını bastırmış ve bir şeyler fısıldamıştı. Ne yaptığını ise, keçilerimizden birini sağarken bana ettiği küfürleri duyunca anlamıştım. Bu bir efsundu.
O gün yaşlı kadın bana bir hediye verdi. Bir daha hiç ayrılmayacağım bir hediye. Ve ben de bunu kullanmaktan hiç çekinmedim.
O yıllarda, annem bana bir yalan söylemişti.
Banyoya girmek için hazırlanıyordum. Çamura bulanmış üstüme bakıp ıslak sıçanlara benzediğimi söylemiş ve su kaynatmaya gitmişti.
Kendimi boş fıçının içine bıraktıktan birkaç dakika sonra annem büyük kazanı sürükleyerek içeri girmişti. Soğuk suyu kazandaki kaynar suyla kardıktan sonra beni güzelce temizledi. Onu sevmeye başlıyordum gittikçe. Ve her geçen gün, anneme ihanet ediyormuş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum.
Kurulanıp sedirde kıyafetlerimin bana giydirilmesini beklerken annem kırmızı bir şişeyle çıka gelmişti. Hiçbir şey demeden küçük sehpanın üzerine bıraktı ve beni giydirip saçlarımı ördü.
Karnım acıkmış, annemin bana güzel bir çorba vermesini bekliyordum. Çorba önüme konduğunda annem kırmızı sıvıyı üzerine boca etmişti.
"Nedir bu?"
"Yeni bir lezzet. Bak bakalım beğenecek misin?"
Bir kaşık aldım, sonra bir tane daha. Garip kekremsi tat damağımda kalmıştı.
Şimdilerde bunun bir kan büyüsü olduğunu anlayabiliyordum Teo sağ olsun.
O dönem, bana kurmaca bir dünya yaratmıştı annem. Bana insanlığı öğretmişti kendisi insan bile değilken. Bana gizlice bir efsun yapmıştı o akşam. Bir toprak bebeğinden, kan yemini yeteneğini çalmış, bana hediye etmişti. Bunu bugün henüz kavrayabilmiştim.
Oysa annem bana hep, insanların bu yeteneğe sahip olduğunu söyleyip durmuştu. Ona göre, geç keşfetmiştim sadece yeteneğimi. Ve ben de buna inanmıştım.
Kendisi de bitkilere fısıldamasını, iksirlerini sadece bizim yaşadığımız köye özgü bir şey olarak anlatmıştı bana. Ve tabi eğer bir gün evden gidecek olursam, korkan insanların kalbime kazık saplayacağından...
Teo'nun gücünü başka bir canlıdan alamama sebebi buydu. Bu güç, toprak köylüleri arasında kanla aktarılan bir şeydi.
Bu toprakların hepsi Lendaria olarak adlandırılmıştı. Lendaria'da su, toprak, ateş ve hava kabileleri bulunuyordu. İnsanlar ise, genelde merkez dediğimiz tarafsız bölgedeki tüccarlardı. Bazıları ise diğer ulusların topraklarındaki köylerinde yaşıyorlardı. Fazla nüfusu yoktu Lendaria'nın. Ama birkaç binyıl içerisinde oldukça kalabalık bir yer olacağını tahmin etmek zor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERESBOS
Fantasíaşu anda cehennemdeyim, elimde asa. gezegeni bile yakarım bana kalsa. 12.01.21