''Hoş geldin!''Genç oğlan kendisini,annesinin zoruyla oldukça boş ama onun için kalabalık bir mekana atarken kapıdan içeriye girmesiyle beraber dükkanın en köşesinde oturan gruptan biri ona bakıp el sallamıştı.Yüzündeki memnuniyetsiz ifade ve oldukça özensiz bir şekilde giyinmiş halde grubun yanına doğru yaklaştı.Başıyla selam verip dikdörtgen ahşap masaya en uzak olan sandalyeye oturdu.Oturduktan sonra birazcık da sandalyeyi geri itmesi ile onlardan iyice uzaklaşırken yeni boyadığı her halinden belli olan siyah saçlı kız konuştu.
''Seni dışarıda görmeyeli ne kadar da uzun bir süre geçti.''Kız oldukça kibar bir şekilde konuşurken karşısındaki genç göz devirmekle yetinmişti.Bir cevap vermemesine karşın gruptan da genç hakkındaki fikirleri kesilmiyordu.
''Genellikle Taeyong neredeyse Ten de oradadır.Nasıl görmedin?''Yeni tıraş olmuş ve çenesi kızarıklıklarla dolu olan üniversiteli genç kendince bir şaka yapıp herkesi güldürürken Ten suratını asmıştı iyice.Buradan hoşnut değildi,insanlarla takılmayı sevmezdi.Her ne kadar bunu reddetmek istese de Taeyong neredeyse o da oradaydı.Bunu isteyerek mi yapıyordu o da bilmiyordu ama onu kıramıyordu da.Gitmek istediği her yere bir anlığına olsa bile gidiyordu.
''Ne içersin Ten?''Altı kişilik gruptaki yaşça en büyük olan kız elindeki içki dolu bardağı sallarken Ten de düşündü.
''Sanırım bir şey almayacağım.''Kasabanın en işlek içki mekanlarından birindeydiler.Genellikle takıldığı grup içmeyi çok sevse de Ten pek memnun değildi.Güzel kokan şeylere alıştığı için alışkın olmadığı keskin bir koku onu rahatsız ediyordu.Ayrıca daha on yedi yaşındaydı.Taeyong'la aralarında sadece bir yaş bulunmasına rağmen Taeyong üniversiteli grubun etkisiyle her buluşmalarında içerdi.
''Taeyong'un içtiğinden söylüyorum.''Kendisinden yaşça büyük olan kadın Ten'in fikrini kabul etmeyip garsona seslendi.Taeyong'un içtiğinden Ten'e de sipariş ettikten sonra birbirleriyle laf dalaşına girmiş gruba geri döndü.
Taeyong'un içtiğinin ne olduğunu bilmiyordu Ten.Fakat kesinlikle ondan hoşlanmayacağını biliyordu.Birilerine bir şeyler anlatmayı ya da karşı çıkmayı sevmediği için sadece başını sallamakla yetinmişti.Sadece bir yudum alıp bırakacaktı her zamanki gibi.Ten dışındakiler için zaman çok hızlı akarken Ten için zaman sabit duruyordu.Aslında sohbet etmeyi seven biriydi ama kalabalıkta edemezdi ya da etmek istemezdi.
Hava karardığı zaman dışarı gönderme konusunda tedirginlik yaşayan annesi Taeyong'un çağırdığını öğrenince hemen Ten'i de yollamıştı oraya.Belki geleli daha yarım saat olmuştu ama Ten kesinlikle kalkıp gitmek istiyordu.Masada bulunan kişilerden haz ettiği söylenemezdi.Aslında hepsi özünde iyi insanlardı Ten de her insan gibi bu bahaneye sığınıyordu bir yandan ama yine de görmezden gelemeyeceği birtakım şeyler vardı.Taeyong'u nasıl etkiledikleri...
Taeyong'la tanışalı iki sene olmuştu.Aslında Ten'in İngiltere'ye taşınalı tek arkadaşı oydu.Hatta Ten'in hayattaki tek arkadaşı oydu.Belki en iyi arkadaşlar değildiler ama birbirlerine yetiyorlardı.Ten için önemli biriydi.Duygularını aktarma yollarını çiçeklerle sağlayan biri için Taeyong'a hediye ettiği Pilea involucrata çiçeği arkadaşlıklarını temsil ediyordu.
Herkesle pek sohbet etmeyi sevmeyen ve içedönük olan Ten'in yanı sıra Taeyong herkesle sohbet eden ve dışadönük biriydi.Özellikle üniversiteli gençlerle takılıp hayatı dolu dolu yaşaması Ten'in sinirine gidiyordu.İki yıl belki az bir süreydi ama Taeyong kolay çözülen biriydi.Kendisinden başka biriyle konuştuğu zaman karakteri değişiyordu.Ten bundan rahatsız oluyordu,olmadığı biri gibi davranması,sırf arkadaşları içip gezip tozuyor diye onun da öyle takınması...Tam olarak onlara yaranmaya çalışan sefil biriydi Ten için.Bu düşüncelerinden ve Taeyong'un değişiminden rahatsızlık duysa bile asla bu konuyu dile getirmiyordu.Çünkü Taeyong mutluydu ve üzülmeye başlayacağı ana kadar hiçbir şey söylemeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A way to say goodbye | taeten |
FanfictionSedum çiçeğinin kırılan sürgünü bir dilek tutularak eve asıldığında bitki çiçek açarsa dileğin yerine geleceğine inanılırmış.