whatever; 3.4
Sabahın yumuşak ışıklarının çıplak cildine vuruşunu, kapalı gözlerine konmuş kirpiklerinin arada bir titreyişini, kalın ve pembemsi dudaklarının aralık bir şekilde beni çağırmasını izlerken yanında öylece yatıp anın tadını çıkardım.
Ne kadar sarhoş olsam da dün geceyi hatırlıyordum. Yoonoh'u öpmüştüm. Beraber evine gelmiştik, bana yeniden sıcak çikolata yapmıştı ve ben sarhoş olduğum için üzerime dökmüştüm. Duşa girmiş, Yoonoh'un gri, ince bir kazağını ve iç çamaşırlarımı giyip ıslak kafayla yatağına ondan izin istemeden yatıp uyumuştum. Uyandığımda yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadığımı bilmenin rahatlığıyla derin bir nefes alıp Yoonoh'u izlemeye başlamıştım ben de.
Pişman değildim. Gram değildim. Yanımda mutlu bir şekilde uyuyordu, ona istediğim gibi dokunabiliyordum ya o bana en büyük huzuru veriyordu zaten. Bu saatten sonra hiçbir şeyden pişman olmazdım.
Belki tek pişmanlığım bana verdiği pijama altını giymemek olabilirdi. Altımda mor külodum ile yorganın altında büzüşük duruyordum çünkü.
Fakat o kadar mutluydum ki o bile umurumda değildi.
"Beni dikizliyorsun."
Aralık dudaklar hareket edip uykulu, kalın bir sesle mırıldandığında yüzümde istemsiz bir sırıtış oluştu. "Hiç de bile," diye mırıldandım alçak bir tonda. Fakat Yoonoh kapalı gözlerini açıp yüzüme bakınca ben de hemen gözlerimi kapatıp yüzümü yastığın beyaz kılıfına gömmek zorunda kaldım. Suç üstü yakalanmıştım.
Derin bir iç çektiğini duydum. Gözlerimi açıp ona tekrar baktığımda beni izlediğini fark ettim. Arkasındaki büyük, perdesi açık pencereden gelen sabah ışığı gözlerinin ve saçlarının kahvesini açmıştı. Cildi süt gibiydi. Elimi kaldırdım ve parmak uçlarımla önce yanağına, sonra alnına, sonra da ipeksi saçlarına dokundum. Gözlerim parmaklarımı ve onun her santimini incelerken Yoonoh yalnızca bana bakıyordu.
Tok ve uykulu sesiyle, "Çok güzelsin," dedi birden bire. Dediği şeye gülüp elimi saçlarından çektiğimde ise kaşları çatıldı. "Ne gülüyorsun? Ben gayet ciddiyim."
"Bir şey demedim," dedim iki elimi de suç üstü yakalanmışım gibi havaya doğru hafifçe kaldırarak. Bu hareketime gülümsedi ve yanaklarındaki gamzeleri kendilerini gösterdi. Elim bu sefer onlara gitti ve parmaklarımla yanaklarında çıkan büyüleyici deliklere bastırdım. "Şu gamzelerin var ya... Kafayı yiyorum ya. Ne biçim bir şey bunlar?"
Yoonoh bir şey demedi fakat gülümsüyordu, kalın sesiyle kıkırdadı. Sonra da yorganın altındaki kollarının belime sarıldığını hissettim. Biri yatakla aramdaki bel boşluğundan, biri de üstümden dolanarak sıkıca sarıldı ve bedenimi kendi bedenine doğru yaklaştırdı. Kolumu çıplak omzuna doğru koymak zorunda kalınca elim de boynu ile ensesinin arasında bir yerde durdu. Yoonoh gülümserken başını bana doğru uzatınca kalbim küt küt atmaya başladı. Ben de sırıtıyordum. Burunlarımız bir iki saniyeliğine birbirine sürterken resmen nefesimi tutmuştum. Çok geçmeden de dudaklarımızı birleştirdi zaten.
Yoonoh'u öpmek... Çok farklı bir histi. Normal değildi, kötü hiç değildi zaten. Harikaydı ya. Tarif edilemezdi. Sanki onu öperken hayat gerçek değilmiş gibi geliyordu. Herkesten farklı bir zamana, farklı bir dünyaya gidiyor gibiydim. Çok sıcak bir histi. Soğuk bir kış günü sıcacık bir kafeye girmişsin gibi hissettiriyordu insana. Ya da cehennem gibi bir günde serin bir rüzgarı yakalamış oluyordun sanki.
Yoonoh bana daha önce hissetmediğim hisleri tattırıyordu. Beni yavaşça, acele etmeden öperken arada nefeslenişi, giderek öpücüğü derinleşirken bedenimi kendine daha çok çekmeye çalışışı, dudaklarımız her birbirinden ayrılışında çıkan ses... İçimde sonu gelmeyen bir hortum vardı ve kelebekler de orada hapsolmuş gibiydi. Hortum bitmiyor, kelebekler durmadan uçuşup her saniye karnımda garip hisler uyandırıyordu. Kalbim gümbür gümbür atıyor, yavaşlamak nedir bilmeden hızlanıyordu. Bazense duracak gibi oluyordu.
Fakat devam ediyordu. Ediyordu işte. Bazen inanamıyordum ama bazı şeyler beklenmedik bir biçimde kolay kolay sonlanmıyordu.
Yoonoh dudaklarımızı ayırdı, alınlarımız birbirine yaslanırken boynunda olan sol elimi kahverengi, yumuşacık saçlarına daldırdım ve ateş gibi olan yüzümü gözlerini görmek için biraz ondan uzaklaştırdım. O da kapalı gözlerini açıp bana baktı. Kahverengiliklerin içinde boğuluyor gibi hissettim bir anlığına.
"Seni öperken uyanmayı bekledim," dedi birden bire. Ne demek istediğini anlayamadım. Yoonoh bana yaklaşıp eğildi ve başını gerdanımın olduğu kısma gömdü. "Umarım pişman olmadan önce uyanabilirim."
Sonra bir şey demedi. Nefes alış verişi düzenleşti. Ben de gözlerimi kapattım. Uykuya dalana kadar bunların rüya olmaması için dua ettim.
the end.
🌾🌾🌾
kitabı yazmayı düşündüğümden beri burada aynı şekilde sonlanmasını planladım hep, biraz geç bir son oldu fakat istediğim şeyi gerçekleştirebildiğim için mutluyum.
umarım beğenmişsinizdir! bu uzun süreçte bana destek çıkıp yanımda olduğunuz ve bölümlere yorumlar bıraktığınız için çoook çok teşekkür ederim!!! 😭 💞
diğer nct kurgularıma profilimden ulaşabilirsiniz!
instagram: @ parkseoneul
pinterest: @ parkseoneul(aşağıya çok tehlikeli ve vahşi bir yoonoh fotoğrafı bırakıyorum)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever
Fanfictionwhatever: ilk olarak açıklığa kavuşturayım. whatever: seni sevmiyorum. © dububaoziㅣjaehyun for; @nigrumsomnia • skam dizisinden esinlenilmiştir. all rights reserved [29.8.19]