whatever; 2.4
Elimde sıcak çikolatalarla salona doğru yürürken camları açarak dışarıya doğru hafifçe eğilmiş olan Yoonoh'u gördüm. Telefonla konuşuyordu, bu nedenle ses çıkarmadan ilerledim ve televizyonun yanına konulmuş çerçevelere bakmaya başladım.
Koyu renk çerçevelerin içinde iki küçük çocuğun takım elbiseleriyle gülümsemeden durduğu, oldukça ciddi bir fotoğraf vardı. Bir evin önünde duruyorlardı. Soldaki küçük olanın simasından onun Yoonoh olduğunu anladım. Sağındaki çocuk ondan daha uzun, saçları siyahtı fakat yüzleri birbirine oldukça benziyordu.
Diğer bir fotoğrafta da piknik yapıyorlardı. Bu sefer annesi ve babası olduğunu tahmin ettiğim iki yetişkin de yanlarındaydı ve hepsi gülümsüyordu. Çimenler ve arkadaki ağaçlar yemyeşildi. Diğer fotoğraflara da göz gezdirdiğimde tek mutlu fotoğrafın piknikli olan olduğunu fark ettim.
"O fotoğraftan nefret ediyorum."
Solumda, camın dibinde dikilip elindeki kupaya bakan Yoonoh konuştuğunda ona döndüm. "Neden? Çok güzel bir fotoğraf."
"Sahte," dedi Yoonoh başını kaldırıp gözlerime bakarak. "Asla öyle olmadık."
Önceki SeoNeul olsa, bu dediği klişe sözlerle alay edebilirdi fakat şu anki SeoNeul, kendinde Yoonoh'a alay edecek soğukluğu artık bulamıyordu.
"Yanındaki diğer çocuk kim? Çok benziyorsunuz." Merak içimde cirit atarken sorduğumda Yoonoh bardağını kafasına dikip kenara koydu ve bana doğru ilerlemeye başladı. Gözleri çerçevelere gitti ve gözlerinde her saniye bir şeylerin değiştiğini fark ettim.
Bir şeyler demesini bekledim ama sessiz kaldı. Sokaktaki insanların konuşmaları harici ses çıkmadı.
"Uyumalıyız," dedi bir süre sonra. "Dersin yarın sabahtan değil mi?"
Konuyu değiştirmesine değil, söylediği şeye kaşlarım çatıldı. "Ders programımı nereden biliyorsun?"
Gözlerindeki duygular değişirken yüzüne her zamanki sırıtışlarından birini yerleştirdi. "Sorduğun soruya bak." Ardından kendi bardağını ve benim bardağımı elimden çekip alarak mutfağa ilerlemeye başladı.
"Hey! Bu soruma cevap değildi!"
"Niye üstelemeyi bırakmıyorsun?"
Peşinden mutfağa girerken yüzümü buruşturdum. "Sorduğun soruya bak."
Yoonoh bana bilmiş bir bakış attığında ofladım. "Bu seferlik sorgulamayacağım Jeon Yoonoh."
Yoonoh gülümsedi, gamzeleri kendini belli ederken ve ipeksi saçlarından birkaç tutam alnına düşerken bardakları bıraktı ve yanımdan geçip koridora girerek ilerlemeye başladı. Ben de peşinden gitmek zorunda kaldım.
Juwon'un eve gelmeyeceğini söyleyerek iyi mi yaptım bilmiyordum. Yoonoh'un odasına doğru gidiyordum ve sanırım geri dönmek için çok geçti. Kendi kuyumu kendim kazıyordum resmen, asla akıllanmıyordum.
Yoonoh beyaz, sürgülü bir kapıyı sola doğru çekip açtığında odasını gördüm. Topluydu, karşımızda, duvarın ortasına yaslanmış çift kişilik beyaz yorganlı bir yatak vardı. İki yanlarındaki komodinlerin üzerinde lambalar vardı ve ikisi de açıktı. Büyük bir kitaplık, çalışma masası ve balkonu da görebiliyordum.
"İstersen salonda uyuyabilirim."
Yoonoh çoktan içeriye girmişti ve söylediği şeyle beni kendime getirmişti. İki kişilik yatağa bakınca ne demek istediğini anladım.
"Sorun değil," dedim ve yatağa ilerleyip yorganı açarak kendi tarafıma oturdum. "Sen kendi tarafında yatarsın ben kendi tarafımda." Yataktaki fazlalık duran iki yastığı iki yastığın arasındaki yerden itibaren aşağı doğru dizdim. "Çizgiyi geçmek yok."
Yoonoh bu halime göz devirdi ve gömleğini çıkarmaya başladı. Ben de telefonumla kolumdaki saati kenara koyarak yatağa girdim ve yorganı çeneme kadar örttüm. Yoonoh gömleğini çıkarıp yere attığında dolabına ilerledi ve karın kasları tamamen ortadayken bana yandan bir bakış attı. "Giysilerinle mi yatacaksın?"
"Evet." Kesin bir sesle dediğimde omuzlarını silkti. "Peki," diyerek dolabından bir pijama altı çıkararak pantolonunu değiştirdi. Ardından yatağa doğru gelmeye başladı.
Tüm bu zaman boyunca zaten kalbimin çok hızlı attığını o an fark edebildim. Artık resmen kalbimin bu hızla atmasına alışmıştım.
Yoonoh yatağa girdiğinde ona sırtımı döndüm. Arkamdan kısık bir gülme, bir iç çekme ve yeniden gülme sesini duydum. "Benden hoşlanıyorsun."
Yüzümü buruşturdum ama gülümsemeden edemedim. "Hayır hoşlanmıyorum."
Yeniden güldüğünü duydum. "Deli gibi hoşlanıyorsun."
Midemde kelebekler uçuşurken dudaklarımı gülmemek için birnirine bastırdım. "Bir kere," dedim ve elimde olmadan güldüm. "İsmi Jeon Yoonoh olan birinden hoşlanamam."
"Şanslısın ki," dedi ve sırtıma değen dizdiğim yastıkların biriyle beni iyice kenara ittirdiğini fark ettim. Onu geri ittirmeye başladım. "İsmim Jung Yoonoh."
"Kendi ismini bile bilmiyorsun daha Jeon."
Yoonoh ittirmeyi bırakıp gülerek bana başını çevirince göz göze geldik. Çıplak omuzları bas bas bağırıyordu. Ayrıca gözleri gözlerimi rehin almıştı. İpeksi saçlarının yüzüne hoş bir şekilde düşmesi de cabasıydı.
Onu boş verip yeniden yatağa yattım ve sırtımı ona döndüm.
"Kahvaltıda ne istersin?"
Sırıttım. "Kahvaltıya kalmayacağım."
"Pastırma ve pankek? Harika."
Gözlerimi devirdim, ardından güldüm. Ardından sonsuzluk gibi gelen sessizlik dolu bir süre geçti aramızda. Ne ben konuştum ne o. Yalnızca duvardaki kitaplığa gözlerimi dikmiş beklerken her saniye uykum geliyordu. Artık gözlerimi kapatıp uyumak istiyordum fakat o iyi geceler derse diye de beklemek istiyordum.
"Dikkatli ol, Park SeoNeul." Yoonoh uykulu bir sesle konuştu beklenmedik bir anda. "Çünkü bana sırılsıklam âşık olmak üzeresin."
🌾🌾🌾
beklettiğim için üzgünüm
umarım beklemenize değmiştir
:c
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever
Fanfictionwhatever: ilk olarak açıklığa kavuşturayım. whatever: seni sevmiyorum. © dububaoziㅣjaehyun for; @nigrumsomnia • skam dizisinden esinlenilmiştir. all rights reserved [29.8.19]