whatever; 1.4
"Hey."
Başımı duyduğum sesle masaya koyduğum bilgisayarımın ekranından kaldırdım. Karşımda duran kişiyi gördüğümde istemsizce kalbim tekledi fakat buna tezat olacak bir şekilde kaşlarımı çattım.
Bugün dışarıda yağan kardan faydalanıp dersim biter bitmez kampüsteki Starbucks'a kendimi atmış ve profesörün verdiği makale ödevini yapmaya koyulmuştum. Cam kenarından bulduğum masa dip köşe bir yerdeydi bu yüzden karşımdaki şahsın beni şans eseri görmesi pek de mümkün değildi.
"Jeon Yoonoh," dedim bakışlarımı tekrar ekrana çevirip yazdığım makaleye devam ederken. "Burada ne işin var?"
Yoonoh karşımdaki sandalyeyi çekip otururken, "Jung Yoonoh," diye beni düzeltti. Ona kısa bir bakış attım. Kahverengi saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyordu. Üzerinde büyük beden, baskılı ve koyu gri bir hoodie vardı. Ceketini sandalyesinin yanına asmıştı.
Elinde tuttuğu iki kahveden birini bilgisayarımın yanına bırakırken omuzlarımı umurumda değilmiş gibi silktim ve kahveyi elime alırken, "Her neyse," diye mırıldandım. Önümde oturan bedenin kahverengi gözlerine bakıp kaşlarımı alay edercesine kaldırıp sırıttım. "Jeon Yoonoh bana kahve mi aldı? Yoksa kız arkadaşlarından biri seni ektiği için mi bana kahvesini veriyorsun? Onur duydum gerçekten."
Yoonoh güldü fakat bir şey demedi. Gözlerim birkaç saniyeliğine güldüğünde yanaklarında çıkan gamzelerine takıldı ve göğüs kafesimin içindeki o aptal organ yeniden tekledi.
Yoonoh birden öne doğru eğilip dirseklerini masaya yasladığında gözlerim gözlerine çıktı. Yüzünde sanki ciflesem bile çıkmayacakmış gibi bir sırıtma vardı. "Beni seviyorsun," dediğinde gözlerimi devirip bana aldığı kahveden yudumladım. Sütlü filtre kahve. Ardından bilgisayarıma döndüm. Yoonoh, "Hadi ama," diyerek laptopumun kapağını kapadığında ona gülerek baktım. Gülmeme engel olamamıştım.
"Ne yapıyorsun Jeon?" Elini tutup ittirirken o da güldü ve küt küt atan kalbimle beraber ellerinin ılıklığı içimi ısıttı. Başımı iki yana salladım ve bilgisayarımın kapağını kaldırırken söylendim. "Seni sevmiyorum. Nerenden uyduruyorsun gerçekten merak ediyorum."
"Uydurmuyorum. Hissediyorum." Yoonoh kapağı tekrar kapattı ve güldü. İstemsizce ben de gülüyordum.
"Hadi ya?" Dudaklarımı büzdüm. "Belki gaz sancısıdır hissettiğin."
Başını inanamıyormuş gibi iki yana sallayıp arkasına yaslandığında ellerimi kaldırıp kısa, sarıya kaçan saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım ve üzerimdeki beyaz boğazlı kazağın yakasıyla oynamaya başladım. İnanılmaz bir şekilde... inanılmazdı. Yaptığı her hareketten klişe akıyordu.
"Bora ile ne oldu?"
Gözlerim sorduğu soruyla Yoonoh'a iliştiğinde yüzümdeki ufak gülümseme de düzleşti ve oturduğum yerde doğrulup bilgisayarı açtım. Durduk yere bu boktan konuyu açması moralimi düşürmüştü. "Eğer ağzımdan laf almak için geldiysen boşuna geldin."
"Seo," dedi o da ciddiye bürünerek. Ona baktım. Kahverengiler yüzümde bir süre dolandı ve o an gözlerine bakmanın ne kadar güzel olduğunu anladım. "Bora benim için kimse. Onunla hiçbir konuda dertleşmiyorum. Yukhei ile konuşurlarken zorunluluktan duyuyorum ve tek bildiğim onunla birden iletişimi kestiğin."
Elimde olmadan alayla güldüm. "Doğru, siz sözlerle dertleşmek yerine birbirinizi yemeyi tercih ediyorsunuz."
Yoonoh kaşlarını çattı. "Öyle bir şey yok."
Daha fazla bu konuyu üstelemeyip kaşlarımı havaya kaldırarak derin bir iç çektim. Dirseklerimi masaya yaslayıp saçımı geriye ittirdim. "Sen haklıydın," dedim sakin bir sesle. "Çok bir şey olmadı. Gerçekten arkadaşım olmadığının farkına vardım o kadar."
"Kavga mı ettiniz?"
"Hayır," dedim ellerimi saçlarımdan çekip derin bir nefes alarak. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. "Küçük şeyler fark ettirdi. Boş ver."
"Boş veremem." Yoonoh çok bariz bir şeymiş gibi söylediğinde kaşlarımı kaldırdım.
"Niye? Sevgilin üzülüyor diye mi?"
Yoonoh kaşlarını çattı ve eliyle ipeksi saçlarını biraz daha karıştırdı. "Bora'yı siktir et SeoNeul. Ben seni düşünüyorum."
Dediği şeyle istemsizce gülümsedim. Daha sonra o da gülümsedi ve içinde olduğum durumun farkına varıp elimle yüzümü ovaladım. Ardından alaycı bir suratla ona baktım. "Çok iyi oyuncusun Jeon Yoonoh."
Yoonoh güldü ve, "Eski haline ne zaman döneceğini merak ediyordum ben de," diyerek ayağa kalktı. Ceketi ile çantasını eline aldığında bana döndü. "En azından bugün bir şey öğrendim."
Kollarımı göğsümde kavuştururken kaşlarımı kaldırdım. "Bora ile olan dramatik ilişkimin son buluşunun nedenini mi?"
"Hayır," dedi gülerek. Ben de güldüm. Gözleri bir süre gülüşümde takılı kaldığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Kahverengiler gözlerime döndü ve eliyle yüzümü şöyle bir işaret etti. "Gülebiliyormuşsun, bunu öğrendim."
Ardından arkasını dönüp gitti. Arkasında iki tane soğumuş kahve ile kafası karışmış bir kızı bırakarak.
🌾🌾🌾
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whatever
Fanfictionwhatever: ilk olarak açıklığa kavuşturayım. whatever: seni sevmiyorum. © dububaoziㅣjaehyun for; @nigrumsomnia • skam dizisinden esinlenilmiştir. all rights reserved [29.8.19]