Zamanla şansızlığın vücut bulmuş haline gelen ben, yani Baran Akarca, yine kimseyi şaşırtmamıştı. Küçükken her bayramda amcalarımın harçlık dağıttı anda orada olamamam bunun en büyük kanıtıydı. Küçük bir şey zannetmeyin! O harşlıkları alamadığım için geceleri ağlıyordum. Sonra Dicle topladığı paraları benden gizli gizli kumbarama atardı.Bir keresinde de sokakta oynayan çocukları izlerken topları Emine Teyzenin camını hedef almış, kırdığında herkes kaçmıştı. O da sadece beni gördüğünde benim yaptığımı düşünerek aileme şikayet etmesi yüzünden annem mahallede beni topuklu ayakkabıyla kovalamıştı. Annem hiçbir zaman komşulardan çekinmezdi ama sorun şu ki çekinse daha tuhaf olurdu. Sonuçta mahallenin yarısı akrabaydı bizim.
Ama en çok zoruma giden, dördüncü sınıfta deneme sınavında okul birincisi olmuştum. Verecekleri hediyeleri düşünüp heyecanlanıyordum ki hediyeyi benim yerime sınıf genelinde birinci olan kıza vermişlerdi. O gün çok ağlamıştım be! Babam da öğrenince okula gitmiş, müdürle kavga etmişti.
Ellerimi teslim olurcasına havaya kaldırıp kendi kendime konuşmaya son vermiştim. Gözlerimi kafama doğrultulan silahtan çekip herhangi bir yaşam belirtisi göstermeyen adamlarda gezindirdim.
Beni alıkoymak isteyen bakışlarını hisseder gibi olduğumda yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Siz Emine Teyzenin akrabaları mısınız? En büyük şansızlığımın temelini o atmıştı... Yanlız, size bir tavsiye vereyim mi? Silah niyetine topuklu ayakkabı kullanırsanız daha zevkli olur. Hem ne derler bilirsiniz, silahları geride bırakan şey ya ev terliğidir ya da topuklu ayakkabı." soluksuz söylediğim saçma cümlerin sonunda bana aval aval bakan adamların bir tepki vermesini bekliyordum.
Sahildeki sessizliği bozan kısa kahkaha ile odağım bana doğru yaklaşan gösterişli adam olmuştu. Attığı kahkahaya anlam veremezken 'bu kim lan?' diye geçinmiştim. Yanlız bu resmen zengin gülüşü, hem İbrahim Tatlıses'in dediği gibi kendini incitmiyor.
Benden uzun olan adamın gevşek gevşek gülümsemesiyle dudağımın bir kenarı havalanmıştı. Sırtını sahile verip aramızda bir adımlık mesafe bırakarak önümde dururduğunda alaycı bakışları beni üstten üstten inceliyordu. Kaş altından ona diktiğim gözlerle sanki daha da tatmin olurcasına dudaklarında çarpık bir gülümseme oluşmuştu.
Yüzümde gezinen bakışları ve ortamdaki ağırlaşan sessiz hava beni iyice geriyordu. "Sonunda Arel Bey'in gözdesiyle tanışabildim." işittiğim tanıdık isimle tek kaşım havaya kalksada dediklerinden tam olarak bir şey anlamamıştım. "Ben Aysar Bademci." ihtişamla söylediği adı aklımda bazı uğursuz anıların canlanmasına sebep olurken tam olarak kimin nesi olduğunu hatırladığımda dilimi dudağımda kaydırmıştım. Bana nezaketen uzattığı eline çevirdiğim bakışlar ifadesizce tekrar onu bulmuştu.
Görüş açısına girecek şekilde havaya kalkan orta parmağımla, "Siktir lan!" deyip arkamı dönmüş, gidecektim ki kafama temas eden silahla duraksadım. Bıkkınlıkla Aysar şerefsizine bedenimi çevirdim. Gözleri, elinde silah olan herife bir şeyler emredercesine baktığında adam silahını beline yerleştirmişti.
Sabredemeyen vücudum yorgundu ve bu piçler yüzünden sinirleniyordum."Sen sadece başımı belaya sokan sikik bir herifsin. Benim sizinle bir alakam yok...Rahat bırakın lan beni!" dişlerimin arasından söylediğim kelimelerle attığı itici kısık kahkaha kulaklarımı doldururken ağzım aralanmış, dilim yanağıma baskı yapıyordu.
"Ne gülüyorsun lan?" dediğimde bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi sıfırlarken kafasını eğmişti.
Hızla durgunlaşan gözleri kahvelerime odaklanırken bir anda karnıma temas eden parmağıyla irkilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS [bxb]
Random"Göt!" Öfkenin, gözlerim üzerine çektiği koyu perdeye eş zamanlı yumruğumu hırsla sıkmış, önümde hissizce dikilir vaziyette, sert yüz hatlarından ödün vermeyen adamın suratına, güçlükle vurmuştum... Her cepheden duyduğum aynı tıkırtı seslerinin ar...