29. Kargaşa

1.1K 69 67
                                    

Selamın aleyküm, nasılsınız?

Uzun bir aradan sonra tekrar buluşmak gerçekten iyi hissettirdi. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur.

Uzun zaman geçtiği için gidişatı unutmuş olabilirsiniz ve bölümü daha iyi anlamak için 27.bölümden başlamanızı öneririm.

İyi okumalar<33

'Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor...'

"Dondum lan!" Ellerimi iyice montumun cebine sokarak ısınma çabası içerisindeyken kendi kendime mırıldanmış, titrek bir nefes bırakmıştım dışarı. Hava buz gibiydi ve kış adının hakkını sonuna kadar vermek için millete söz tutmuştu sanki. Ulan hayat bir bana mı acımıyorsun? Ne güzel şimdi evimde kaloriferimin dizinin dibinde oturarak keyif yapacaktım ama yok garibanın yüzü gülür mü kardeşim!

Ne güzel üniversite ara tatile girmiş, biz bu seneki futbol maçlarında 1. olup Allah'ın izniyle uzun ve mutlu bir dinlenme hakkı kazanma şansı elde etmişken ben, yani Baran Akarca yine bahtsız bedeviydi. Annemin son zamanlarda bitmek bilmeyen nutukları, yığınla ev işi, bilgisayar şarjımın bozulması, karşı komşunun küçük çocuklarının bana emanet edilmesi ve gece beni uykumdan eden karma karışık düşünceler... Bunları söylerken bile yorulmuştum ama elden bir şey gelmiyordu işte. Şansızlık başımın üstünde zorla yer kurmuştu kendine ve gitmiyordu pezevenk. Tabii, bu sefer ki işim bunlara kıyasla şikayet edemeyeceğim kadar önemliydi. Sonuçta vitaminsiz arkadaşım Ege yine ve yine şifayı kapmıştı.

Ege Özdemir, kesinlikle bağışıklığı zayıf olan, hasta olduğunda uyumaktan başka bir şey yapmayıp kendine bakamayacak kadar halsizleşerek ateşler içinde evinde gezinen bir psikopattı. Benim görevim ise ona iyi gelecek şeyler götürmekti. Ege'nin yanına gitmeden önce evimde sıcacık bir şehriyeli çorba yapıp büyük bir kavanoza koymuş, abimin tavsiyesiyle doğal bitki çayları ve ağrı kesici almıştım yanıma. Eğer ben gitmezsem onun iyileşeceği yoktu.

Donan yüzüm yürüdüğümden kaynaklı giderek canlı rengini yitirmekteyken karanlık sokağın sonuna varınca sağa dönmüş, birkaç lambayla aydınlatılmaya çalışılan caddeye ufak bir göz gezdirmiştim. Kimsenin bulunmadığı yol, zihnimde ister istemez ürkütücü sahneleri doğurarak hafif bir tedirgin duygusu yaratırken sakinliğimi koruyup adımlamaya devam ettim. Ege'nin evi hemen biraz ileride olduğundan bu durum az da olsa içimi ferahlatırken beni asıl endişelendiren şey, her zaman bu civarlarda bulunan mahallenin kodoman köpekleriydi. Ancak şu an yokladığım yerde onlara dair hiçbir iz yoktu. Hele şükür ki!

Sonunda Ege'nin evinin önüne vardığımda üçüncü kata çıkmak için merdivenleri kullandığımdan sık nefes alıp verirken köşedeki zile basarak beklemiş, sabırsız birkaç dakikanın ardından nihayet kapı açılmıştı. "Biraz daha yavaş açsaydın." Daha gelir gelmez ufak bir yakınmada bulunmam karşı tarafta herhangi bir tepki uyandırmazken art arda gelen öksürükler doldurmuştu kulaklarımı.

"Beni görünce heyecan mı yaptın? Ne oldu?" Ayakkabılarımı çıkarıp alaycı bir edayla içeri girerken sonunda yüzünü göstermeye karar veren Ege kafasını kaldırarak bana bakmıştı. Tamamiyle hastaydı bu çocuk, böyle hortlak tipin başka bir açıklaması olamazdı. Yarı baygın gözler, bembeyaz bir surat, hafif terlemiş saçlar ve üzerindeki battaniyeyle her şey açıktı.

"Sen niye geldin akşam akşam?" Beklediğim hoş geldin merasimi her ne kadar böyle bir şey olmasa da hasta olan arkadaşım için es geçecektim bunları. "Acaba niye geldim? Bu halde hiçbir şey yapmayacağını bildiğim için bakıcın olmaya karar verdim." demiştim hem iğneleyici hem de ufak bir azarla. "Gerek yoktu!" der demez tekrar öksürdü. "Çok konuşma da şu haline bak!" Elimi alnına koyarak ateşi var mı yok mu diye kontrol ettiğimde kaşlarım çatılmıştı ister istemez. "Gir içeri uzan, geliyorum ben." diyerek omuzlarından iteklemiştim hafifçe. Hemşir olma vaktiydi.

ABİS [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin