SEVGİ ÖLÇEĞİ 15

10 1 0
                                    

Multimedia Hakan Özdemir

   Sabah uyandığımda nerede olduğumu bilmiyordum. 

   Yatakta doğrulup  yorganı kaldırdım. Üstlerim değişmişti! İçeriye bir göz atınca siyahlarla çevrelenmiş bir oda olduğunu gördüm. Tam zengin erkek evleri gibi. 

   Yataktan kalkıp çekmeceli komodinin üzerine baktığımda dün hastanede giydiğim yeşil boğazlı badi, siyah dar paça kot pantolon ve gri şişme mont gözüme çarptı. Yanına gidip bluzu aldım giyinmek için.

    Kıyafetlerimi giyindim ve yere düşen kağıt parçasını aldım. Üzerinde bir not yazılıydı.

   Uyandığında yan odaya bak, eğer orada değilsem aşağıda yardımcılar yemek hazırlamışlardır. Yemeğini ye ve beni bekle.  

~Özdemir

   Ukala! Neden seni arıyormuşum? Birden kapı açılınca sıçradım. "Ne yapıyorsun? Çıplak olabileceğim aklına gelmedi mi hiç?!" diye çemkirdim. O ise sakin ve umursamaz bir ifade takınmıştı.

  "Geldi. Ama değilmişsin." Gerçekten mi? Hayvan! Bu odada kız uyuyor! Karşı cins bu kadar kolay giremez!

   "Her neyse ben evime gideceğim. Benim bir evim var ve orası, burası değil." dedim bende umursamaz bir tavır sergileyerek. O hala rahattı.

   "Hiçbir yere gitmiyorsun. Burada kalacaksın. Evinde!" Nasıl ya! Ne evi? Benim evim burası değil!

   "Saçmalama Özdemir! Benim evim bura değil! Burası senin evin! Yet..." sözümü kesti.

   "Yetmez! Burası bizim evimiz Çağlayan!" 

   "Ne demek bizim? Ne saçmalıyorsun! Sen benim sevgilimi öldürdün!"  Üzülüyordu ama neden? Üzülmek yerine beni bıraksın ve gideyim!

   "Sevgilinin asıl katili ben değilim! Ben öldürdüm ama kendi hür irademle değil!" Ne? Ne kadar da boş konuştu!

   "Hadi ya! O nasıl oluyor?" diye sordum dalgayla.

   "Her şeyi anlatacağım ama şimdi olmaz." dedi yine rahat bir şekilde. Çok yakışıklı lanet olsun!

   "Ne zaman anlatacaksın peki? Ne zaman?!" 

   "Fark ettim de şuan tamda evli çiftler gibi kavga ediyoruz." diye gülümsediğinde yüzünde hala sert ama bir o kadarda aşk vardı. Ne? Ne diyorum ben? O benim sevgilimi öldürdü! Eğer yapmasaydı muhtemelen aşık olacağım adam olurdu. Buğra da olmasaydı tabi ki. Bu imkansız olduğu için sıkıntı yok.

   "İmkansız!" diye bağırdım. Beklemiyordum açıkçası. Neden bağırdım?

   "Ne imkansız?" 

   "Şey imkansız... Şey..." 

   "Aşık olman mı? İmkansız diye bir şey yoktur."

   "Evet imkansız diye bir şey vardır. Örneğin, sen sonsuza kadar yaşayabilir misin? Bu zamanı 1 dakikalık durdurmak gibi bir şey. Zamanı durdurursun ama sen farkında olmadan o 1 dakika ilerler. Zaman ilerler..." söylediklerimden etkilenmiş gibi baktı gözlerime. 

   "Zoru severim." deyip göz kırptığında 'İşte benim zamanım geldi.' diye geçirdim içimden. Laf sokacağım.

   "Zora ulaşabilirsin ama bana ulaşamazsın." 

   Hızlı adımlarla odadan çıkıp merdivenlere doğru ilerledim.  İlk basamağı atlattığımda ayak seslerini duydum. Ve daha çok hızlandım. Birden hızımdan dolayı ayağım kayınca küpeşteye tutundum. Ama hızımı alamamış gibi ilerlemeye devam ettim. Son 6 basamak kalmıştı ki bileğimi burkup yuvarlandım. 

   "ARZU!" diye bağıran Hakan'a bakmak için gözlerimi açmaya çalıştım. "İyi misin Çağlayan?" dedi şefkat dolu bir sesle. "Hayır başım ve bileğim..." devam edemedim. Başımdan bardaktan boşalırcasına kan akıyordu. Sadece 6 basamaktan düşmeme rağmen canım çok yanıyordu.

   "Arabayı hazırlatın! Leyla Hanım'ı arayıp Arzu'nun düştüğünü söyleyin! ÇABUK!" Hakan bağırıp emirleri sıralarken kendimden geçip doğruldum ve Hakan'a sarıldım. "Gitmek istemiyorum. Hastaneye gitmeyeceğim. Orada insanlar babalarına sarılıyor. Benim bir babam yok!" diye ağlamaya başladım küçük bir çocuk gibi. 

   "Ben yanındayım." dedi. Sesi güven ve şefkat doluydu. Güçlü kollarını belimde ve bacaklarımda hissettiğimde ona daha sıkı sarıldım.

   "Leyla Hanım buradayız!" diye seslendi Özdemir Hakan. Neden böyle söylediğimi bilmiyorum ama sanki soyadıyla hitap edersem benden soğur gibi saçma bir fikre kapılıyorum.

   "Arzu? İyi misin canım?" Başımı salladım 'Hayır' der gibi. "Ambulansa haber verdim ama gelmeleri uzun sürer buraya en yakın olanı gelecek de en yakını bile buraya çok uzak Hakancığım." Leyla'nın sesi endişeli çıkıyordu. Beraber bir arabaya bindik ve Hakan kafamı yumuşak bir şeyin üstüne koydu. Hafifçe gözlerimi araladığımda Leyla'nın endişeli gözleriyle karşılaştım. 

   "Leyla? Nereye gidiyoruz?" Gülümsedi.

   "Hastaneye gidiyoruz." Korkuyla baktım.

   "Hakan nerede? Hakan da gelsin Ley..." Sözümü kesti.

   "Hakan önde. Şoför koltuğunda," Küçük bir tebessüm ettiğim sırada başımın dolandığını hissettim gözlerim ağır ağır kapanmaya başladığında Leyla'nın çığlıklarını duydum. "ARZU! BIRAKMA KENDİNİ! UYAN ARZU UYAN!" Hakan'da bağırmaya başladı. 'Uyanığım ama hızlanın, başım dönüyor, ölüyorum, gözlerimi açamıyorum, yardım edin!' diyemiyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Sizi üzmek, endişelendirmek en son istediğim şey. Hakan da Leyla da bana yaptıklarını çekmeliler ama bu şekilde değil. Leyla'yı çok seviyorum. Hakan'dan nefret ediyorum! Ama bu kendimi cezalandırmak olur. İntikamımı kendime zarar vererek alamam! 

  Affedin beni. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Kalbim çıkacakmış gibi. Aklım yerinde değil, umarım bu bilinçaltımın bana bir oyunudur. Lütfen bu bir rüya olsun.

   Elveda dünya. Ben, babam ve Buğra çok mutlu olacağız...


SEVGİ ÖLÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin