Yirmi İki

135 29 4
                                    

Mutfaktaydım. Titrememi durduramıyordum. Sıcak suyla banyo yapsam da ısınamamıştım. Johnny benimle konuşmuyordu. Bir an için ölümü düşündüğüm için kızgındı. Haklıydı da ama düşünmeden yapamamıştım.

Şimdi ise Ten'in sürüklemesiyle geldiğim mutfakta oturuyordum. Ten karşımda, Johnny ise yanımda oturuyordu. Ten bizi bilerek böyle oturtmuştu. Sorguya çekilecektim. Johnny'i aslında cevabı bilse de kafasında soruları sormaktan geri durmayacaktı. Her şeyin cevabını verebilecek kadar gücüm olduğunu düşünmüyordum.

"Evet. Şimdi ısındın mı Tae?" Ten'in bana böyle ilk seslenişiydi. Şaşkın gözlerle ona baktığımda kıkırdadı. Dikkatimi çekmeyi başarmıştı.

"Isındım ama hala içimden titremek geliyor." dedim. Başımı masaya yaslayıp derin nefesler alıp verdim. Çenem durmuyordu. Dişlerimin birbirine vurmasını engelleyemiyordum. Büyük bir sabırla gözlerimi yumup üşümemin durmasını diliyordum. Üzerimdeki polar battaniye ısınmama yetmiyor gibi hissediyordum.

"Neden geri gelmedin?" Dümdüz bir ifadeyle mutfak dolaplarına kitlenmişken sonunda konuşmayı başlatmıştı Johnny.

"Sizin kafeden çıktığınızı düşündüm. Hem gelsem ne olacaktı ki ölüden farkım yoktu."

Yeniden gözlerimi kapatıp titrememi durdurmaya çalıştım. Belki de tek ihtiyacım bana kucak açmasıydı. Bu titremem fiziksel değil de ruhsal olabilirdi. Tıpkı annesinin arkasına saklanan küçük çocuk gibi korkuyordum.

"Seni her zaman dinledim, yardımcı oldum ve elimden gelen her şeyi yaptım. Neden beni ittiriyorsun?" Şok etkisi yaratmıştı son cümlesi. Neden beni itiyorsun? İtmiyordum. Sadece beni bırakmamasını diliyordum.

"Seni itmiyorum." dedim kafam masaya yaslıyken.

"İtiyorsun. Farkında değilsin. Böyle durumlarda beni bile görmüyor gözün. Yaptıklarını bir düşün."

Sandalyeden kalkışını gördüm. Kafamı hızla masadan kaldırıp ondan tarafa baktığımda mutfaktan çıktığını gördüm. Askılıktan montunu alışını izledim. Ve gitti. Kapının arkasından kapattığını duydum. Ten hareketlenip sandalyesinden indi. Ama o daha adım atmamışken masadan kalkıp koşarak dışarı çıktım. Johnny bahçeden çıkmak üzereydi.

"Nereye gidiyorsun?!"

Beni duyduğunda aniden durdu. Topuğunun üzerinde döndü. Gözlerime baktığında titredim. O kadar çok sinirlenmişti ki şu an gitmesini engellemek için ne yapabilirim bilmiyordum.

"İçmeye!"

Ona doğru adımladım. Aramızda iki adım mesafe kalınca durdum. Dik dik bana bakıyordu.

"Özür dilerim. Annemle tartıştım ve bütün dengem sarsıldı. Bu diğerlerinden farklıydı. O an cidden ölmek istedim."

Ellerini cebinden çıkartmadan beni dinlemişti. Daha sonra derin bir nefes aldı.

"Ne dedi?"

Sesi donuktu. Hiçbir duygu yoktu. Gözleri de sanki yabancıymışım gibi bakıyordu. Karşısında küçüldükçe küçüldüm. Ses tellerim titremeyi reddetti. Konuşamadım. Nereden başlamalıydım? Direkt annemin dediklerini mi söylemeliydim yoksa yanlarından ayrıldığımdan itibaren ne düşündüğümü de ona söylemeli miydim? Zaman yoktu. Hızlı karar verip konuşmaya başlamam gerekiyordu. Donuk bakışları üzerimde gezinirken kelimelerimi unuttum. Gözlerim doldu. Söyleyeceklerim gitmekten vazgeçirecek miydi? İkna edebilir miydim onu?

"Babamı aldattığını benim söylediğimi, alkol alıp kaza yapmasına benim sebep olduğumu söyledi."

Şok oldu. O an nefes almadığından şüphelendim. Karşımdaki duruşu biblodan farksızdı.

Drugs | TaetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin