Dokuz

197 30 20
                                    

Ten'den

Dersteydim. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Aklımda tek bir şey olduğu için hocanın anlattığı konuya odaklanamıyordum. Elimde kalem çevirirken tek istediğim Taeyong'a gitmekti. Beni istemediğini bildiğim halde içimdeki yeniden ona gitme hissini bastırmam gerekiyordu.

"Evet arkadaşlar, bu günlük bu kadar. İmzalarınızı attıysanız çıkabilirsiniz."

Hocanın sesine aldırış etmeden önüme gelen imza kağıdını inceledim. Adımı bulup imzalayıp imzalamadığımı kontrol ettim. İki derse de atmıştım. Artık özgürdüm. Kağıdı karşımda oturan sınıf arkadaşıma uzatıp kalemlerimi toparladım. Her şeyi çantama koyduğumdan emin olduktan sonra yerimden kalktım. Arkadaşlarıma iyi günler dileyip sınıftan çıktım. Artık gidebilirdim. Etrafta bana selam veren insanlara gülümseyerek karşılık verirken çoktan çıkış kapısına varmıştım. Cebimde titreyen telefonumu hissettiğimde birkaç saniyeliğine durakladım. Gelen mesaj Johnny'dendi. Onu okulda sık sık görüyordum ama tanışma fırsatını kısa bir süre önce yakalamıştım. Ve iyi bir iletişim kurup arkadaş olmaya karar vermiştik. Onunla arkadaş olmak kolaydı. Mesajda okula yakın olduğu yazıyordu. Dersimin bittiğini ona haber verip okulun güvenliğine doğru yürüdüm. Bahçedeki insanlara bakmadan hızlıca yürüyordum.

"Chittaphon!" Adımı duyduğumda olduğum yerde durdum. Bana Tayland'daki adımı seslenen tek gerizekalı Yuta'ydı. Arkamı dönüp ona baktım. Sağa sola yamularak bana doğru yürüyordu. Bir an kafasının güzel olduğunu düşünmüştüm ama bu onun normal yürüyüşüydü.

"Bana şöyle seslenmeyi kes!" dedim burnumun dibine kadar geldiğinde. Anlamakta birazcık sıkıntı yaşıyordu.

"Ah pekala. Nereye böyle?" dedi. Ayaküstü beni sorguya çekeceğini düşünüyordu. Umursamayıp sadece suratına baktım.

"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum, hoşçakal." dediğimde ona arkamı dönüp yürümeye başladım. Arkamdan seslenmemiş olması okuldan ayrılmamı kolaylaştırmıştı. Gülümseyip güvenlik görevlisine de selam verdikten sonra etrafa bakındım. Johnny onu beklemem gerektiğini söylemişti. En son ben derse girmeden önce konuştuğumuzda eşyalarını Taeyong'un evine taşıyacaktı. Ona yardım etmemi böylelikle Taeyong'u daha uzun süre göreceğimi söyleyip beni kandırmıştı. Aklıma geldikçe ona küçük sırrımı söylediğim için pişmanlık duyuyordum ama bu hoşuma da gidiyordu. Bildiği için ufak yardımıyla Taeyong'u görüyordum. Gülümserken tanıdık gelen jeep önümde durdu. Kapısını açıp bindiğimde Johnny de gülümseyerek bana bakıyordu.

"Neye gülüyorsun bakalım?" Bu hesap sormaktan çok öylesine konuşmak için sorulmuş bir soruydu.

"Hiç öylesine." dedim emniyet kemerimi takarken. Okuldan uzaklaşırken Johnny güneş gözlüğünü çıkartmıştı.

"Yuta'yla konuştuğunu gördüm. Onu tanıyor musun?"

Gözlerimi yoldan ayırıp Johnny'e baktım. Dikkatlice arabayı kullanıyordu. "Evet, çok yakından tanıyorum maalesef." dedim gülerken. Hiç tanımamış olmayı dilerdim.

"Ne kadar yakın?" dedi. Ses tonundan heyecanlı olduğu belli oluyordu. Bunu anladığımda kahkaha attım.

"Kuzeni olacak kadar yakın." dedim gözlerim hala ondayken. Birden yüz ifadesi değişti, kaşları çatıldı ve direksiyonu tutan elleri sıkılaştı.

Drugs | TaetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin