On Altı

143 30 8
                                    

Alıştığım düzendeki gibi yine yatağımda yalnızdım. Ten yaklaşık on dakika önce kahvaltı hazırlayacağını söyleyerek yataktan kalkmıştı. Üzerinde benim pijamalarım vardı. Pijama altı bir beden büyük gelse de üzerindeki omuzlarına tam oturmuştu. Saçlarını düzelterek odadan çıktığında sadece arkasından bakmıştım. Kolumu kaldıracak gücüm yoktu. Tek başıma uzanırken Tanrı'ya nefes aldığım için şükredecek duruma gelmiştim. Sırtımı kapıya dönüp perdeleri aralık olan terasa baktım. Güneş ışıkları odama girerken teras bomboştu. Oraya yeni bir masa ve koltuk almayı aklıma not edip telefonuma uzandım. Yavaş hareketlerle tuş kilidini açıp bildirimlere baktım. Hiçbir şey yoktu. Ne arama ne de mesaj. Aldığım yere bırakıp yatakta doğruldum. Gerinip ayağa kalktım.

Gözlerimi kaşıyarak banyoya ilerledim. Işığı açıp aynada kendime baktım. Saçlarım birbirine girmişti, göz altlarım ve gözlerim kızarıktı. Acilen tıraş olmam gerekiyordu. Odaya geri dönüp dolabıma astığım bornozumu aldım. Tekrar banyoya ilerleyip elimdeki bornozu kapının arkasına astım. Sıcak suyu ayarlayıp ısınmasını beklerken tıraş köpüğünü yüzüme sürdüm. Elime aldığım tıraş bıçağıyla dikkatlice çıkan sakallarımı(?) kestim. Aslında sakal denebilecek kadar çıkmıyorlardı. Yüzümü kesmeden dikkatlice tıraş oldum. Daha sonra kalan köpükleri yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Arkamı dönüp duşakabinin kapaklarını açtım. Tekrar suyu açtığımda kapı tıklandı.

"Efendim?" Dışarıdan sesin gelmesini beklerken kapı aralandı. Ten başını uzatıp bana baktı.

"Annen geldi." dediğinde kaşlarımı çattım. Duşakabinin içine akan suyu kapatıp banyodan çıktım.

"Neden gelmiş?" Ten yanımda yürüyordu. Beraber merdivenlere kadar gelmiştik. "Ziyaret." dedi sadece. Derken yüzü düştü. Eğilip yanağını öptükten sonra merdivenleri indim. Bir adım arkamdan geliyordu. Ondan önce mutfağa girdiğimde annem ve Johnny karşılıklı oturuyordu. Masada dört fincan vardı ve bir de şarap şişesi. Buraya içmeye mi gelmişti? Amacının sadece ziyaret olmadığını düşünüyordum.

"Ah Taeyong!" Beni gördüğüne sevinmiş gibi bir hali vardı. Ayağa kalkacağı sırada Johnny'nin arkasından dolaşıp boş sandalyeye oturdum. Yanımda Ten için de yer bırakmıştım. Johnny ve benim arama oturacaktı. Annemin yüzüne bile bakmadan oturduğumda yanındaki bardağa uzanıp kendime doğru çektim.

"Buraya içmeye mi geldin?"

Evde bir sessizlik oldu. Ten yavaşça yanıma oturdu. Kollarım karnımın üzerinde birleşirken bir yanıt bekliyordum. Annem hariç kimse masada duran bardaklara ve şişeye dokunmamıştı. Bakışlar bana odaklıydı.

"Hayır hayatım. Sizi ziyarete geldim ama misafiriniz varmış." dedi Ten'e bakarak. Gözlerim iki saniyeliğine Ten'e kaydığında oturduğu yere birazcık daha yerleşti. Gerilmişti. Sessizce anneme bakıyordu.

"Misafir değil." dedim bakışlarımı anneme çevirdiğimde. Kaşları birkaç saniyeliğine havaya kalkıp indi. Ağzını şapırdatarak masadaki bardağına uzandı. Ondan önce hareket edip bardağını aldım. Daha sonra yeniden uzanıp şişeyi kendime çektim.

"Biz içeriz bunu." Bardağı ve şişeyi tezgahın üzerine koyup yeniden sandalyeme oturdum. Ten ve Johnny sessizce bizi izliyordu. Johnny böyle şeylere alışıktı ama Ten için yeniydi. Kafasındaki 'aile' kavramına tersti şu an gördükleri. O yüzden dikkatlice izliyordu.

"Afiyet olsun şimdiden." deyip kıkırdadı. Önünden bardağını aldığım için bana bağırmak istiyordu ama Ten olduğu için içinde tutuyordu. Gözleri benim üzerimde gezinirken kafasında bir şeyler kurduğuna emindim. Buraya gelmesindeki amaç ziyaret değildi tabi ki. Şu an çok iyi bir şekilde belli etmişti. Bizi kontrol etmeye, Johnny'nin ağzını aramaya ve benim iyi olup olmadığımı görmeye gelmişti. Kafasından ne geçiyor tahmin etmek zor değildi.

"İzninizle banyoya gitmem gerek." diyerek yerinden kaldı. Çantasını da yanına aldığında gözlerime baktım. Bana gülümsedi. Adım atmaya hazırlanırken eteğini düzeltti.

"Odama para bırak." dedim. Dediğimi duymuştu ama yanıtlamadan adımladı. Mutfaktan çıktığında masada duran diğer bardakları alıp lavabonun içine koydum. Annemin dolu olan bardağını da lavaboya döktüm. Johnny ayağa kalktığında uzanıp şişeyi aldı ve buzdolabına koydu.

"Kahvaltı da yalan oldu." dedi. Ten sandalyede bize doğru dönüp çenesini ellerine yaslamıştı. Tezgahın üzerine oturup Johnny'e baktım.

"Neden içeri aldın ki?" dedim ayaklarımı sallarken. Su bardağına dikkatlice su doldurup sandalyesine oturdu.

"Nereden bileyim onun geldiğini. Bakmadan direkt açtım kapıyı."

Adım seslerini duyduğumuzda sessizleştik. Annem topuklu ayakkabılarıyla düzgün bir şekilde yürüyerek mutfağa girdi. Hepimizi süzdükten sonra gülümsedi.

"Taeyong iki dakika bahçeye gelir misin?" dediğinde tezgahtan inip onun adımlarını takip ettim. İlk defa benimle bu kadar kibar konuşuyordu. Şaşkınlığımı gizleyemeden arkasından adımladım. Dış kapıdan çıkıp çimenlere doğru yürüdüğünde çıplak ayaklarımla onu takip ediyordum. Arkasını dönüp beni süzdü.

"Odana para bıraktım. Evi rahat edebileceğin şekilde düzenleyebilirsin."

Ağzım açık onu dinlerken yanağımı sıktı. Altından bir şey çıkacak diye ödüm kopuyordu. İlk defa bana böyle davranıyordu. Her zaman beni iter, azarlar ve ölmem için dua ettiğini söylerdi. Elini yanağımdan çektikten sonra bahçe kapısına doğru ilerledi. Arkasından sadece bakıyordum. Gözlerim dolmuştu. Bu iyi davranışının ardında beni dibe çekebilecek bir plan kurduğunu biliyordum ama zihnim bunu reddediyordu. Ona inanmak istediğin için, zayıf anımda ona inanmam için zorluyordu beni. Tam bahçe kapısından çıkacağı sırada durdu ve arkasını döndü.

"Arabanın yanına benzin bıraktım. Deposunu doldur."

Başka hiçbir şey söylemeden bahçeden çıkıp arabasına bindi ve gitti. Birkaç dakika daha bahçede dikilmeye devam ettim. Beynim olanları yavaş yavaş kabullenmeye çalışırken arkamı döndüm. Kapının önünde Ten, ellerini karnının üzerinde bağlamış bekliyordu. Gülümsüyordu. Olduğum yerde durmayı bırakıp ona doğru adım attım. Yavaşça kapıyı açıp içeri geçmemi bekledi. Mutfağa doğru ilerleyip kapıda durdum. Hala az önce bana dediklerini düşünüyordum. Arabanın yanına benzin bıraktım, deposunu doldur. Evi rahat edebileceğin şekilde düzenleyebilirsin.

Johnny masaya kahvaltılıkları çıkartırken beni gördü. Bir anlığına duraksayıp uzun uzun baktı. Ten yanımdan geçip durduğunda ben hala kapıda dikiyordum. "Ne oldu?" dediğinde kendime gelip sandalyeye oturdum.

"Evi yeniden düzenlemem için para bırakmış."

Johnny güldüğünde önüme koyduğu bardağa baktım. En sevdiğim kupaya çay koymuştu. Hala ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Kapıda Ten'in durduğunu görmüş olmalıydı. Eğer gördüyse onun önünde bana bağırmak istemediğinden böyle şeyler söylemiş olabilirdi. Bir yanım ona inan derken bir yanım inanma diyordu. Yıllarca bana söyledikleri, yaptıkları ve bakışları gözümün önüne geldi. İnanma diyen tarafım daha baskın geldiğinde ellerimle yüzümü kapatıp ofladım.

"Bugün gidelim mi?" dedim ellerim yüzümdeyken.

"Nereye?" Johnny ve Ten aynı anda söylediklerine güldüler. Birbirlerinin omuzlarına vurup şakalaştıklarında onlara bakıp gülümsedim. İyi anlaşıyor olmaları hoşuma gidiyordu.

"Alışverişe." dedim sakince. Kafalarıyla onayladıklarında önümde duran tabağa kahvaltılıklardan alıp yemeğe başladım.

Ten ile beraber alışverişe ilk defa gidecektik. Ama Johnny'le defalarca gitmiştik. Her alışverişin sonunda tartışarak eve dönerdik. Ya benim ya da onun istediklerinden biri alınmaz ve eve öyle dönülürdü. Bu basit bir market alışverişi olsa bile birimiz kazanıp çıkardı bu savaştan. Genellikle yenilen taraf ben olurdum. O, bana göre daha güçlü bir karaktere sahip olduğu için beni kolaylıkla ikna edebiliyordu. Bazen çenesini kapatsın diye tamam deyip geçiştiriyordum. Onunla tartışarak eve dönsek bile bir süre sonra beni istediğim şeyin gereksiz olduğuna ikna ediyordu. Ben de inanıyordum tabi ki. Şimdi düşününce istediklerim çok gerekli şeyler de değildi. Almamakta haklıymışız deyip omuz silkiyordum. Ve zaman geçtikçe istediklerimi unutuyordum. Ama bugün öyle bir şey olmayacaktı. Onu yenmeyi düşünüyordum.

Kendi düşüncelerime kıkırdayıp kahvaltıma devam ettim. Tek odak noktam alışverişti.

Drugs | TaetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin