Yirmi Dört

130 25 4
                                    

Sabah erkenden uyanmıştım. Ama sadece erken uyanan da ben değildim. Aşağıdan gelen müzik sesi meraklanmamı sağlamıştı. Yanım boştu. Ten aşağıdaydı muhtemelen. Hızlıca yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Yüzümü yıkayıp dizlerimi fırçaladım. Saçım darmadağındı. Çeşmenin altında kabaca ıslatıp şekil vermeye çalıştım. Aynada daha insan gibi göründüğüme karar verip banyodan çıktım.

Tekrar odama geldiğimde derin nefes alıp gerindim. Dolabımın önüne geçip giyebileceğim bir şeyler baktım. Elime aldığım siyaha yakın gri eşofman altını çekip aldım. Üzerine de pembe bir sweatshirt aldım. Ağır adımlarla ilerleyip yatağın üzerine bıraktım. Çoraplarımı da çekmeceden alıp yatağa oturdum. Hızlı olmaya çalışarak üzerimi değiştirdim. Bu hızlı giyinmeye çalışmam Johnny yüzünden alışkanlık haline gelmişti. Sürekli başımda dikilir, söylenir ve ben giyinene kadar başımdan gitmezdi.

Merdivenlerden inerken Johnny de salona giriyordu. Bana kocaman gülümsediğinde yanına gitmem için bekledi. Beraber mutfağa gittiğimizde Ten'in çoktan masayı hazırladığını gördük.

"Günaydın uykucular." Gülümseyerek söylendiğinde ben de gülümsedim. Elindeki bardakları da masaya koyduğunda ellerini beline yerleştirdi.

"Günaydın." Johnny ile aynı anda söylediğimizde hafifçe omzuma vurdu. Biz şakalaşırken Ten çayları doldurmaya başlamıştı.

"Bugün saçlarımı mı boyatsam?" Aniden sorduğumda kafaları bana döndü. İkisi de şaşırmış gözüküyordu.

"Hangi renge?" Ten ilk soruyu sorduğunda elindeki ekmeği bana uzattı. Bunu düşünmemiştim. Yani aklıma gelen ilk soruyu söyleyivermiştim.

"Bilmem düşünmedim. Öneriniz var mı? Siyahtan sıkıldım."

Uzunca bir sessizlik oldu. Ten sessizce ağzındaki ekmeği çiğnerken Johnny de önceden boyattığım renklere bakıyordu. Ben de sessizce karnımı doyurmaya başlamıştım. Yeni bir başlangıç yapmaya karar verdiysem önce kendimi değiştirmeliydim. Bugün de öyle olacaktı. Değişime kendimden başlayacaktım.

"Önceden beyaz boyatmıştın, yeniden boyatmaya ne dersin?" Johnny'nin önerisini düşünürken boyattığım zaman aklıma geldi. Saçlarımın üstü uzun ve beyazdı, ensem ve kulak üstüm kısaydı. Güzel bir modeldi ama yeniden beyazı kullanmak ister miydim, emin değildim.

"Tekrar beyaza boyatmak istemiyorum. Saçım yanmıştı." dedim kıkırdayarak.

"Kırmızı olur mu?" Ten tereddütle sorduğunda bakışlarımı ona çevirdim. Aslında kırmızıyı hiç denememiştim. Daha çok mavi, beyaz ve pembe arasında gidip gelmiştim. Bazen de sıkılıp kendi saç rengime yakın olan koyu kahverengiyi denemiştim. Bunu aklıma not ederek çay içmeye devam ettim.

"Taeyong hiç kırmızı denemedi." Johnny benim yerime yanıtladığında gülümsedim. Evet denememiştim ama bu denemeyeceğim anlamına da gelmiyordu.

"Kırmızı yapabilirim. Kuaföre gittiğimde kataloğa bakarım." dedim ağzıma peynir attığımda.

"Ben de gelebilir miyim?" Bakışlarım yeniden Ten'i bulduğunda meraklı gözlerle bana bakıyordu. Sorması bile hataydı ama yine de sormuş olması rahatsız etmemişti.

"Bugünkü planında eve gitmek yok muydu? Sana sürpriz olsun." deyip gülümsediğinde o da gülümsedi. Sürprizleri seviyor olmalıydı. Küçük bir çocuk gibi heyecanlanmıştı.

"Evet vardı. Fotoğraf at ama." Kollarını göğüsünün altında bağladığında kıkırdadım.

"O zaman sürpriz olmaz ki." Beni onayladığını belli edercesine kafasını salladı. Daha sonra sessizce kahvaltımıza devam ettik.

Odaya dönüp cüzdanımı ve anahtarı aldığımda Ten de hazırlanmıştı. Artık onu eve bırakmak için hepimiz hazırladık. Johnny anlık bir kararla saçlarını boyatma kararı almıştı. Hangi rengi istediğini söylememişti. Saç tasarımcısıyla konuştuktan sonra karar vereceğini belirtmişti sadece. Onun seçimini merak ederken çoktan evden çıkmıştık. Sürücü koltuğuna geçtiğimde yanıma da Ten gelmişti. Emniyet kemerini bağlarken onu izliyordum. Dağınık saçları onu çocuklaştırmıştı. Johnny aramızdaki en büyük gözüken kişiydi. Ona kıyasla ben daha küçük duruyordum ve son zamanlarda kilo alsam da en zayıf kişiydim. Bunlar aklımı kurcalarken sessizce Ten'in tarif ettiği yoldan gidiyordum. Bir sokağı işaret ettiğinde seçtiği şarkı da bitmişti. Yol süresi hesaplamasını tam ayarında yapmıştı. Böylece evine varana kadar sevdiği şarkıları dinlemiştik.

"Burası."

Gösterdiği evin önünde yavaşça durdum. Ağır hareketlerle emniyet kemerini çözüp çantasının ipini omzuna astı. Bana sarılıp yanağımı öptürmem sonra Johnny'e de sarıldı. Kapıyı açıp indiğinde el salladı. Ona karşılık verdiğimi görünce koşarak evin kapısına ilerledi. Cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtığını gördüğümde evin önünden ayrılmıştım. Johnny hala arkada otururken bir anlığına kendimi onun şöförü gibi hissetmiştim.

"Neden öne gelmedin?"

"Birazdan ineceğiz zaten." Tatmin edici bir cevap verdiğinde ana caddeye çıkmıştık. Johnny'nin sık sık gittiği, benim de arada bir gittiğim dükkanı gördüğümde park yeri için etrafıma bakındım. Tam da önünde bir boş yer bulduğumda hemen park ettim. İkimiz de arabadan indiğimizde bizi tanıyan bir çalışan kapının önünde sigara içiyordu. Görünce selamlaştık. Johnny sohbete takılmışken ben de dükkana girdim.

"Merhaba hoşgeldiniz." Benden yaşça küçük olan bir çalışan beni karşıladığında gülümsedim. Buraya uzun denebilecek bir süredir gelmemiştim. Sanırım yeni çalışandı.

"Merhaba. Saç boyayacaktım." Kız gülümseyip bana bir koltuk işaret etti.

"Buyurun." dediğinde onunla beraber yürümeye başladım. Koltuğa oturduğunda benden uzaklaşıp çekmecelerde bir şeyler aramaya başladı. Kısa bir süre sonra aradığı şeyi bulup yeniden yanıma geldi.

Elinde tuttuğu örtüyü boynumu sıkmayacak şekilde ayarladı. Saçlarımı tararken Johnny de yanıma gelmişti. Boş koltuğa oturduğunda kızı izliyordu.

"Benim de saçım boyanacak." Kızla birkaç saniye göz göze geldiklerine aşağı yukarı kafasını salladı. Başka bir çalışan da yanımıza geldiğinde saçlarımı ayırmıştı bile. Birkaç dakikalık boşluktan sonra kız elinde katalogla geri döndü.

"Siz renk seçin, ben hemen geleceğim." Ve hızlıca uzaklaştı. Elimdeki kataloğa bakarken pembeler dikkatimi çekmişti.

"John sence pembeye mi boyatsam?" Birkaç saniyeliğine gözlerini elindeki katalogdan çekip bana baktı. "Yakışır aslında."

Belirli bir şekilde beni onaylamasa da onaylamıştı. Elim birkaç renk üzerinde gidip gelirken karar vermeye çalışıyordum. Birkaç sayfaya da göz atıp karar vermeye çabaladım.

"Seçebildin mi?" Yeniden Johnny'e baktım. Hafifçe kafasını salladı.

"Bak bu rengi istiyorum." İşaret ettiği renge baktım. Kendi saç renginden baya açık bir tondaydı. "Güzelmiş."

Tekrar kucağımdaki kataloga bakarken karar vermek zorunda olduğumu hissettim. Çok dikkat çeken bir pembe istemiyordum. Buna emindim. En sonunda toz pembeye karar verdiğimde arkama yaslandım. Pamuk şeker gibiydi.

"Ben de karar verdim." Parmak ucumla Johnny'e gösterdiğimde beni onayladı.

"Yakışacak." Kıkırdadık. Saçlarımızı boyayan abla bize doğru yaklaştığında gülümsedi.

"Hoşgeldiniz çocuklar. Renkleri seçtiniz mi?"

"Seçtik." Gülümseyerek karşılık verdiğinde kataloğu açıp rengi gösterdim.

"Tamamdır. Johnny seninkine bakabilir miyim?" Johnny de katalogdan seçtiği rengi gösterdiğinde kafasıyla onayladı. Daha sonra saçımı tarayan çalışan sürükleyerek boya malzemelerini getirdi. İlk başta saç rengim açılacaktı. Sonucu merak ediyordum. Ama en çok merak ettiğim şey Ten'in vereceği tepkiydi...

———

Merhaba! Çok beklettiğim için özür dilerim. Umarım özrümü kabul edersiniz. Bir süredir derslerimle ilgili sıkılmış hissediyordum. O yüzden odaklanıp yazmaya elim gitmedi. Ödevlerimi hafiflettikçe bölüm güncelleyeceğim. Sağlıklı kalın. 💖

Drugs | TaetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin