|11

3K 275 125
                                    

İyi okumalar. Bölüm şarkısını koyarken ilk defa bu kadar heyecanlı ve güzel hissediyorum. Şarkıyı dinleyerek okursunuz umarım 😘

-

playlist,
ROSÉ : On The Ground

"


Saat öğlen 12 civarı kendi evimde koltuğumda oturarak kitap okuyordum. Yanımda sıcak bir kahve vardı. Arada yudumluyor ve geri yerine bırakıyordum. Kitaba öyle dalmıştım ki, Jihyo'nun bana seslendiğini duyamayacak kadar zihnim dışarıya kapanmıştı. Yanıma gelip omzuma dokununca korkuyla sıçramıştım yerimde.

"Kahvaltı hazır gel hadi." Başımı sallayarak onu onaylandığımda tekrardan mutfağa döndü. Bende kitabımı ortadaki sehpaya bırakarak arkasından ilerledim. Masayı güzelce donatmışlardı ve bu istemsizce mutlu olmamı sağladı. Sabah erken kalkınca bir şeyler yemiştim ama aradan baya zaman geçmişti. Ve abartmıyorum, Jihyo'nun sevgilisi harika kahvaltı hazırlıyordu.

"Daniel'ı eve aşçı olarak alabiliyor muyuz?" Gülerek tabağıma aldığım içi dolu tostu kemirirken bir yandan da Jihyo ve Daniel'ın sabah oynaşmalarını izliyordum. Kedi gibi her gün bir heyecan içindelerdi. Sürekli mutlular ve sürekli sanki yeni sevgili olmuşlar gibi temas içindelerdi. Normalde böyle ilişkiler fazla hoşuma gitmezdi ama gözüme çok tatlı görünmüşlerdi.

"Bence direk buraya taşınsın." Kıkırdayarak ikisine bakarken Jihyo heyecanla sormuştu. Zaten günün her saati birliktelerdi birde aynı evde kalmalarını düşünemiyordum.

"Fazla sese gelemem ben." Göz ucuyla ikisine baktığımda Daniel kızardı. Jihyo ise anlamamıştı ne ima ettiğimi. "Yan yana gelince dağı taşı deliyorsunuz. İkinizi aşağı katın yatak odasından toplamak istemiyorum." Dalga geçerek ikisiyle eğlenirken Jihyo ne dediğimi anlamış olacak ki o da sevgilisi gibi yanakları kızardı. Kahkaha atarak meyve suyumu içerken sabah sabah bu neşenin bana nereden geldiğini düşünüyordum.

"O kadar sesli miyiz ya?" Daniel bir umut sorarken dudaklarımı büzerek kafamı salladım.

"Yan odadan benim duymamı geçtim, bütün bina sizi dinliyor." Kahvaltımı yapıp ikisinin utançla birbirini izlemesini bakarken kapı çalmıştı. Jihyo ayağa kalkacakken onu durdurmuştum. Kendim kalkarak kapıya giderken hala kıkırdıyordum. Kapıyı açar açmaz gördüğüm ilk şey neredeyse dibime düşecek kocaman bir kutuydu. Havada öyle dikili kalması ve benim şaşkın bakışlarım eşliğinde kutuyla birkaç saniye bakıştık.

"Merhaba. Rosé Park'ın evi burası mı?" Kutunun ardından sevimli bir yüz çıkıp heyecanla konuştuğunda kaşlarımı çatmıştım. Buda neyin nesiydi.

"Evet benim. Peki bu ne?" Adam kutuyu elime bırakmaya yeltenince bende otomatikman kollarımı kocaman açmış kutuyu kucaklamıştım. Hafif duruyordu ama içinde ki her neyse bu kadar büyük bir kutuya koymaya ne gerek vardı şimdi. Kutuyu yere bırakıp muhtemelen en fazla 19 20 yaşındaki bu sevimli çocuğa diktim gözlerimi. Bir cevap bekliyordum.

"Bilmiyorum. Sadece size getirmem için emir verildi. İyi günler." Çocuk koşar adım merdivenlerden inerken arkasından şaşkınca bakıyordum.
"A-ama.. kim olduğunu söyleseydin bari."

"Bilmiyorum dedim ya." Bir alt kattan bana bağırdığında gülümseyerek başımı iki yana sallamıştım. "Şapşal."

Kapıyı kapatıp kutuyu kucakladığım gibi salona girmiştim. Orta sehpanın üstüne bıraktığım kutunun üstünde not var mı diye baksam  da ne bir not nede bir işaret vardı. Heyecanım kat kat artarken kutuyu hızlıca parçalayarak açtım. Sesi duyan Jihyo mutfaktan tabi ki gelmişti. Kutunun ağzını açtığımda gördüğüm ilk şey tüldü. Hemde bir sürü tül, kat kat.

despite of all | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin