1. Bölüm

2.9K 18 0
                                    




Kumral
1. Bölüm
***

"Onu öldüreceğim. Onu öldüreceğim. Onu öldüreceğim. Onu öldüreceğim..." diye sayıklarken kapıdan gelen gıcırtı bulunduğum hipnoz halinden beni çekip çıkardı.

"Serap!"

İsmimi buruşuk dudaklarının arasında duymamla bulunduğum rutubetli duvarın dibinde daha da geriye yaslandım. Her ismimi söylediğinde ismimden daha da nefret ediyordum. Ama bunu ona belli etmemeliydim. Yoksa bodrum kattaki odada geceyi geçirebilirdim. Bulunduğum odadan pek bir farkı yoktu ancak en azından bu odaya cılız güneş ışınları girebiliyordu.

"Geliyorum efendim." dedim güçlü tutmaya çalıştığım sesimle.

"Sana kaç defa diyeceğim?! Bana anne diyeceksin! Anne!" dedi ve buruşuk dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını çattı. "Yemeğe geç kalmanı istemem."diye devam etti despot sesiyle.

Bir tane bile eşya bulunmayan boş odada gözlerini gezdirdi ve bana doğru incecik sesiyle tısladı. "Odanı hala toplamamışsın! Bunun cezasını çekeceğini biliyorsun değil mi?! Çabuk topla ve aşağı gel."

Usulca duvarın kenarından kalktım ve başımı salladım. "Tamam...Anne..." dedim yüksek tutmaya çalıştığım sesle.

Kısık sesle konuşmamızdan hoşlanmazdı. Bu yüzden bağırmam gerekiyordu. Son bir kez bana baktı ve suratına daha az önce bağıran o değilmiş gibi kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Merdivenlerden aşağı şarkı söyleyerek yavaşça indi.

Paytak adımlarla kapıya doğru yürüdüm ancak annemizin bize yaptırdığı sabah sporundan dolayı ayaklarımın altı oldukça zarar görmüştü. Her adımımda çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.

Aşağı indikçe yayılan insan cesedi kokusuyla Ölü Samet'i çoktan yemek odasına taşıdıklarını anlamıştım. Bugün benim günüm değildi demek ki. Bu ayaklarımın acısını bir nebze de olsa hafifletmişti sanki. O ölü herifi yıkamayı ve gün boyunca bir canlıymış gibi taşımak zorunda kalmaktan nefret ediyordum.

Zar zor aşağı kata indiğimde yemek masasına doğru cansız bakışlarımı yönlendirdim. Aslında benden daha cansız bakan biri vardı. Zar zor oturmaya çalıştırılmış Ölü Samet gibi. Neyse, esprinin sırası değildi.

İki yanında oturan kişileri görmemle görev gününün Kızıl ve Ahmet'te olduğunu anlamıştım. Bir elleriyle Ölü Samet'i tutarken bir elleriyle ise önlerindeki tatsız lapadan yemeye çalışıyorlardı.

Yemeğe otururken her zaman yapmamız gerektiği gibi "Afiyet olsun anneciğim." dedim ve geldiğimden beri hiç konuşmadığım, ismini bile bilmediğim kumral saçlı çocuğun yanına oturdum. Ona taktığım isimde tam olarak buydu. Kumral.

Aslında burada kimse kimseyle zorunda olmadıkça konuşmazdı. Buna annemiz izin vermiyordu. Bundan dolayı insan, içinde yaşadığı durumlara karşı kendi içini yiyip bitiriyordu. Her zaman merak ediyordum. Bu yaşadığımız duruma karşı onlar ne düşünüyordu?

Mesela şuan yanımda oturan ismini bile bilmediğim toprak ve çimen kokan bu çocuk...Kumral...Her bu masaya oturduğunda, bu saçmalıklara devam ettiği her gün ne düşünüyordu? Bir kaçış planlamış mıydı mesela?

Kumral yemeği yerken donuk gözleri ölü Samet'in üzerindeydi. Onunla hiçbir zaman konuşma fırsatımız olmamıştı. On üç yaşında bu lanet yere tıkılmıştım ve dört sene geçmişti tahminen. Dört senedir bu çocuğun ağzının bıçak açtığını görmemiştim. Sadece arada sırada söylemesi gereken zorunlu cümleleri söylüyordu. Benim masaya oturmadan önce kurduğum cümle gibi. Onun haricinde konuştuğunu hiç duymamıştım.

Sesi ne ince ne çok kalındı. Dört sene boyunca sesi de vücudu gibi erkeksileşmişti. Bazen sırf bu lanet dünyadan bir anlığına da olsa kurtulabilmek için onunla konuştuğumu hayal ediyordum bazen.

"Serap? Odanı topladın mı?"

Kafamı salladım. "Topladım anneciğim." dedim ve gülümsedim. Toplamamıştım ancak zaten bu deli kadın sadece ona olan itaatimi dudaklarımdan duymaya çalışıyordu. Başka bir amacı yoktu. O oda onun zihninde dağınıktı, şimdi topladığımı söylediğimde ise yine zihninde toplamıştı.

Kafası eğik bir şekilde önündeki tatsız lapadan yiyen Kumral'ın dudaklarında ufak bir kıvrılma gördüm. Yanlış mı görüyorum acaba diye annemiz fark etmeden hızla bakışlarımı dudaklarına yönlendirdim. Evet ufak bir hareket vardı. İlk gülümsemesiydi bu. Normalde bütün hissiz bakışları ve suratıyla görürdüm onu. Acaba biraz daha kıvrılsa dudakları nasıl olurdu? Dişleri nasıldı? Düzgün mü yoksa çarpık mı?

Üstündeki kıyafetin yer yer yırtığı vardı. Bu annemizin erkekleri daha çok ağır işlerde çalıştırdığı içindi. Ve bunun getirisi bir yandan da yapılı bir vücut olmuştu.

"Güzel, aferin kızım." dedi sinir bozan ince sesiyle.

Kafamı salladım ve gülümseyerek lapadan yemeye devam ettim. Karşımda oturan ölü Samet'in günden güne çürümeye başlaması daha da kötü bir koku yayıyordu etrafa. Neyseki son gün yarındı. Umarım yarın ben görevli olmam.

Eğer bu evde biri ölürse ona olan saygıdan dolayı bir hafta boyunca canlıymış gibi aramızda gezdirmemiz gerekiyordu. Aramızda ilk ölen çocuk değildi Samet. Bundan dört sene önce Duygu isminde küçük bir kız ölmüştü. Onu da bir hafta boyunca yaşıyormuş gibi aramızda gezdirmeye zorlamıştı annemiz. O zamanlar bu lanet yere daha yeni girmiştim. İki hafta sonra o peri gibi kızın odasında ölü bulmamızla daha da dehşete düşmüştüm. Ancak zaman insanın içindeki her şeyi köreltiyordu. İnsan her şeye alışabiliyordu.

Karşımızda oturan Ahmet ve Kızıl daha çok yemek yemek yerine Ölü Samet'i dik bir şekilde oturtmak için uğraşıyorlardı. Kızıl adı üstünde kızıl saçlı cılız beyaz tenli bir kızdı. Ahmet ise esmer ve aramızda en uzun boylu olan kişiydi.

Bu evde şuan beş kişiydik. Ben, Ahmet, Kızıl, Gonca ve Kumral.

Sabah sporlarında en hızlı koşan Ahmet olurdu hep. En güçlümüz ise Kumral'dı. Genelde ağır bir şey taşınacaksa Kumral'ı çalıştırırdı annemiz.

Kızıl yemekleri yapardı. Gonca ise bahçeyle ilgilenirdi. Bense ev temizliği yapmayı üstlenirdim. Dört senemin özeti bu evin rutubetli odalarını olabildiğince temiz tutmaktı. Tabii bu tahta çürük evde bu pek mümkün olmuyordu. Günden güne annemiz gibi bu ev de çürüyordu.

Son bir yıldır Gonca bahçeyle ilgilenirken yanında Kumral'ı da görmeye başlamıştım. Bunun üzerinde çok düşünmesem de bir nedeni olduğunu biliyordum.

Gonca aramızdaki en küçük kızdı. On beş yaşındaydı. Esmer ve minyon tipli şirin bir suratı vardı. Buraya ilk geldiğimde benden önce buradaydı ve buraya alışık halleri gözüme çarpmıştı. Sanki burada doğmuş gibiydi.

"Yarın Samet'e siz ikiniz bakacaksınız."

Kafamı kaldırıp Annemize baktığımda bakışlarıyla Kumral ve beni gösterdiğini görmüştüm. İçten içe bu duruma karşı söverken kafamı sallamak zorunda kaldım.

En son Ahmet ile ben görevlendirilmiştik. Sessizce işlerimizi halledip o günü kapatmıştık ancak şimdi Kumral ile birlikte bir günü geçireceğimizi bilmek garip hissettirmişti.

Ahmet bazen bir iki kelime söylüyordu. Acaba o da konuşur muydu?

İşte bunu yarın görecektim.

***

KUMRAL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin