18. Bölüm

1.9K 135 709
                                    

Bölüm şarkısı: Bebe Rexha - Grace 💔

İyi okumalar ❄❤

❄❄❄

Öğretmen masasına oturup bacak bacak üstüne attım ve ellerimi masaya yaslayarak başımı tavana kaldırdım. Her sabahki gibi kahvemi almıştım ama bu sefer kantinde durmak yerine bizim grubu sınıfa çağırmıştım. Bugün şov yapacak havada değildim. Kendimi yorgun hissediyordum ve bu yorgunluğumun nedeni kesinlikle Barış değildi.

"Lan çocuktaki yüzsüzlüğe bak. Resmen gidip bizim masamıza oturmuş puşt." Egemen hırsla söverken gözlerimi ona çevirdim ve yapmacık bir şekilde gülümsedim. Barış'ın belki de tek gerçek arkadaşıydı ama onu da sevmiyordum. Benim için gerçek arkadaş diye bir şey yoktu. Barış için de yoktu ki ona da rol yapıyordu. İnsan, en yakın arkadaşına rol yapıyorsa o kişi gerçekten arkadaşı olmuyordu işte.

"Çocuk gibi masa kavgası yapacaksan aşağı inip kavga edebilirsin."

Egemen bana aynı çocuk gibi dil çıkartıp karşımdaki masaya oturdu ve sırtını duvara yasladı.

"Yok kanka ya, almayayım ben. Bir yumruk yedim şu maruldan, yetti bana o." Aklına gelmiş gibi çenesini ovuşturdu ve yüzünü buruşturdu. Onu umursamadan dikleştim ve gözlerimi benim yerime oturmuş olan Barış'a çevirdim.

Dün gece ben onlardayken annesi gelmiş ve bizi bir nevi basmıştı ama tabii ki de umursadığı şey bizi basmak olmamış, Barış'ın hali olmuştu. Barış yalan söylemek yerine okulda kavga ettiğini söyleyince kadın delirmişti. Hoş, kadın zaten deliydi. Aynı benim annem gibi ama konumuz bu değildi.

Beni şoförüyle evime bıraktırmıştı. Ne olduğunu tahmin etsem de Barış tek kelime etmemiş, adeta suçlu çocuklar gibi sessizliğini korumuştu. Gecenin köründe bir şekilde eve girip bende kalmıştı ama sadece susmuştu. Hâlâ da susuyordu.

Kapı açıldığında Eda ve Yeşim gülüşerek içeri girmişti. Barış'ı düşünmeyi bir kenara bırakıp geniş bir gülümsemeyle kızlara, daha doğrusu Yeşim'e döndüm.

"Nerede kaldınız ya? Saat sekizi..." Kolumdaki gümüş rengi, zarif saate bakışlarımı çevirdim. "... Sekizi altı geçiyor. Tamı tamına altı dakika geç kaldınız."

Eda yanıma gelip bana aldığı çikolatayı uzattığında burun kıvırıp çikolatayı almadan gözlerimi açıklama yapması için Yeşim'e çevirdim. Bugün siyah saçlarını salmıştı. Neredeyse beline kadar gelen saçlarını maşalamış ve güzel bir makyaj yapmıştı. Bu şekilde Barış'ı elde etmeye mi çalışacaktı? Daha çok uğraşması gerekiyordu.

Mesela saçlarını sarıya boyamakla başlamalıydı çünkü Barış sarışın seviyordu. Ah, pardon tek çıktığı sarışın bendim.

"Kantinde çok sıra vardı. Senden sonra kahve bitmiş. Mecbur bekledik." Eda, her zamanki gibi olaya atladığında ona bakmak yerine Yeşim'e bakıyordum hâlâ.

"Sıra beklerseniz olacağı bu. Bundan sonra vaktinde olun."

Yeşim gözlerini devirdi ve kahvesinden bir yudum alıp benim sınıfta oturduğum masanın üzerine bardağı bıraktı. Kısaca Barış'a bakıp gözlerini bana dikti. "Herkes senin gibi saatte takıntılı değil, Lina. Birkaç dakikadan bir şey olmaz."

"Bana takıntılı bir manyak mı demeye çalışıyorsun?" Dedim dalga geçer bir ses tonuyla. Yeşim ise gözlerini gözlerime dikip minik bir tebessümle yüzüme baktı.

"Neden öyle bir şey diyeyim?"

Oturduğum masadan kalktım ve sanki ellerim tozlanmış gibi silkeleyip emin adımlarla ona doğru ilerledim. İçimdeki cadının çıkmasına birkaç saniye kalmıştı. Barış, bunu hissetmiş olacak ki gözlerini bana dikmişti ama oturduğu yerden kalkmak yerine sadece beni izliyordu. Ben isteyene kadar durmayacağımı biliyordu.

Soğuk | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin