19. Bölüm

1.7K 142 644
                                    

Bölüm şarkısı: Princesses Don't Cry

İyi okumalar 💔❄

❄❄❄

"Arzu hanım aradı. Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Annem, daha içeriye bile girememişken beni kapıda azarlamaya başlamıştı ama ona bakmadan merdivenlere doğru ilerledim.

"Barış'la daha yeni barışmışken bu saçmalık ne? Çocuk neredeyse kaza yapıyormuş! Ne oldu da tekrar ayrıldınız?"

Merdivenleri hırsla çıkarken ona cevap vermemeye yemin etmiş gibiydim ama konu o değildi. Konuşacak tek bir kelimem yoktu. Barış için bütün kelimelerim bir anda tükenmişti. Barış için her şeyim tükenmişti.

Odamın olduğu koridora döndüğümde, annemin topuklu ayakkabılarının sesini duyabiliyordum. Peşimden geliyordu ve muhtemelen beni asla bırakmayacaktı. Beni anlamayacaktı ve dinlemeyecekti. Klasik. Tek düşündüğü asla ortalıkta olmayan babam ve Barış'ın şirketleri birleştirmesiydi. Tek derdi, paraydı.

Kapıyı kapayacağım sıra elini kapıya koydu ve sertçe ittirip hırsla bileğimi kavradığı gibi beni odadan sürükledi. "Bırak beni!"

"Sus Allah'ın cezası! Sen bizi rezil mi etmeye çalışıyorsun?" Siyah kapılı odanın içine beni ittirip kapıyı üzerimize kapattığında gözlerimi onun gözlerinden başka hiçbir yere çevirmeye cesaret edemiyordum çünkü bu oda çocukluğumun belki de gençliğimin katiliydi.

"Bana istediğim zengin çocukla olabileceğimi öğrettin." Dedim sesimi tekdüze tutmaya çalışırken. Bileğimin acıdığını hissetsem de ona canımın acıdığını belli etmeyecektim ya da bir saniye olsun başımı indirmeyecektim. Belki diklenmeyecektim ama başımın dik olması bile ona yeterdi.

"O Barış'tan sonra bitti. Çocuk değilsin, yaza nişanınızı planlıyorduk. Ta ki Lina prensesimiz ayrılana kadar." Birkaç adım yaklaşıp yüzüme nefretle bakarken gözlerimi bile kırpmadan hafif kırışık yüzünü izliyordum. Sanırım bu ay botoks yaptırmamıştı ya da bugün makyajı azdı.

"Başkasını bulurum." Dedim sadece ama o ani bir hırsla elini yüzüme yaklaştırıp tırnaklarının yanağıma girmesini önemsemeyerek kendi yüzüme çekti beni. Fiziksel acıyı hissedemeyecek kadar ruhsal bir acıyı içimde hissediyordum. İçimde, bir cenaze vardı ve biraz sonra gömülecekti. Annemin yüzümü parçalaması hiçbir şeyi ifade etmiyordu benim için.

"Barış çok üzgün. Özrünü kabul edip ne bok yersen yiyeceksin. Sakın bana hayır demeye kalkma minik fare, ayağımın altına alırım seni. Barış'la barışana kadar odadan çıkmayacaksın. Yemeğe bile inmeyeceksin, anladın mı?"

Yüzümü ittirdiğinde yutkundum ve çok sinir olsa da hiçbir cevap vermeden gözlerimi kapattım. Bana bir şeyler söylediğini duysam da kavrayamayacak kadar şok içindeydim şu an. Yüzümdeki tırnak izleri acısa da asıl acıyan yer sol yanımdı.

Kapıyı kapatıp bir de üstüne kilitlediğinde aynadaki yansımalarımla yapayalnız kalmıştım. Bu oda, küçük kızların belki de hayal edip gidemediği dans, daha doğrusu bale için özel olarak yaptırılmıştı. Dışarıdan çok düşünceli bir şey gibi gözükebilirdi ama bu odada bale yapmaktan çok aynalara bakarak ağlamıştım çünkü burası ceza odasıydı. Bütün duvarları aynadan yapılmış ve cılız bir ışıktan başka hiçbir şey olmayan, ceza odası.

Ses geçirmezdi, kapıyı açabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir yerde gizli kamera olduğunu düşünüyordum. Hatta annemin ben ağlarken zevkle izlediğini hayal ediyordum ama daha bunu kanıtlayamamıştım. Belki bir gün kanıtlayabilirdim.

Soğuk | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin