Buna karşılık, şöyle böyle tanıddığım ya da hiç tanımadığım insanlar arasında düşmanlarım olduğunu kabul etmek bana daha zor ve acı geldi. Size birkaç kanıtını verdiğim saflığımla, beni tanımayanların, benimle düşüp kalktıkları takdirde beni sevmekten geri duramayacaklarını düşünmüştüm hep. Ama değilmiş. Özellikle beni çok uzaktan tanıyan, benim de kendilerini hiç tanımadığım kimseler arasında bana düşmanlık besleyenlere rastladım. Kuşkusuz dolu dolu ve kendimi mutluluğa sere serpe bırakıvererek yaşadığımı seziyorlardı: Affedilmez bir şeydi bu. Başarı havası, belli biçimde taşındığı zaman, br eşeği kudurtur. Öte yandan yaşamım adamakıllı doluydu ve zamansızlıktan bir sürü teklifi reddeyiyordum. Sonra da, aynı nedenden, bu reddedişlerimi unutuyordum. Ama bu teklifler bana, yaşamları dolu olmayan ve yine aynı nedenden benim reddedişlerimi anımsayan kimseler tarafından yapılmıştı. İşte böylece, yalnızca bir örnek olacak olursak, kadınlar eninde sonunda pahalıya mal oluyorlardı bana. Kadınlara ayırdığım zamanı erkeklere veremiyordum, onlar da beni her zaman affetmiyorlardı. İşin içinden nasıl çıkmalıydı? Mutluluğunuz ve başarılarınız, ancak bunları cömertçe paylaşmaya razı olduğunuz takdirde affedilir. Ama mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir. Bunun üzerine çıkış yolları kapanır. Ya mutlu ve yargılanır ya da bağışlanır ve sefil olacaksınız.
&
Yargıdan kaçmak zor olduğundan, doğasını hem sevdirmek, hem bağışlatmak nazik iş olduğundan, hepsi de zengin olmaya çalışırlar. Niçin? Bunu merak ettiniz mi hiç? Güç kazanmak için, elbette. Ama özellikle şunun için: Zenginlik insanları kalabalıktan ayırıp nikel kaplanmış bir arabaya kapatır, korunaklı geniş park yerlerinde, yataklı vagonlarda, lüks kamaralarda tecrit eder. Zenginlik, aziz dostum, henüz aklanma değildir, ama her zaman hoş karşılanması gereken ertelemedir.
Albert CAMUS, Düşüş