Toprağa Düşen Cemreler

28 7 1
                                    

Sabahın ilk ışıkları, odamın camından içeri nazlı bir gelin gibi süzülüyordu. Yüzümde hissettiğim sıcaklık ile gözlerimi araladım. İçerisi öyle güzel aydınlanmıştı ki sanki o aydınlık yüreğimdeydi. Yatağımdan hafifçe  doğrulup pencereye doğru adım attım. Penceremin camına dayanmış dallardaki tomurcuklar, nasıl da hasretle bekliyordu açılmayı. Çok değil, bir kaç ay önce tüm yapraklarını dökmüştü bu ağaç. Şimdiyse yeni umutlara, hayatlara gebeydi. Pencereyi açıp o mis gibi baharın tazeliğini buyur etmek istedim içeri. Her şey öyle ahenkliydi ki.. Bu muhteşem tablo lisan-i hâl ile sanatkârını gösteriyordu. İçime dolan baharın bu mis tazeliği, beni yüreğimin baharına götürmüştü çoktan. Acaba ne yapıyordu Enes? Onu, ondan bu kadar uzakta her an hatıralarımda, kalbimde yaşatırken o neler hissediyordu?

İnsan sevdiğini hep merak ederdi. Benim merak ettiğim o kadar şey vardı ki..

Yanında olmak istediğim her an, içime batan bir sızı  nefesimi keserdi. Artık alışıyordu yüreğim buna, bununla yaşamaya. Bir cemreydi kalbime düşen. Önce ne yapacağımı bilememiştim. Sonra kabullenmiştim, büyütmüştüm ve en nihayetinde ben de onunla büyümüştüm.

Etrafında sevdayı eski bir hatıra olarak anlatanlara şaşırıp dururdum hep. Sevda eski bir hatırada kalmayacak kadar canlıydı ve Aşk bir yüreğe misafir değil ancak o yüreğin sahibi olurdu. Aşkı eski hatıra gibi ananlar, aşk pazarında dilenen dilencilerdir. Aşkı bulmak değil niyetleri. Aşkın kırıntılarıyla yetinmeyi seçenlerdir onlar. Bundandır Aşkı eski bir hatıra olarak anmaları ve Aşka sahip çıkmamaları.  Ben bu zamana kadar Enes ile başladığım bu yolda bir bir yaşadım aşkın her halini. Yetinmek bir kenara hep daha güzele erdirmek istedim. Fani bir mahbuba duyduğum bu muhabbet beni En Sevdiğime Allah'a götürüyordu ve ben; bu yeni Asya'yı  öyle çok sevmiştim ki kopamıyordum. Bu yeni Asya'dan kopamadığım gibi yeni Asya'ya vesile olan, muhabbetimin muhatabından da vazgeçemiyordum.

***

Üzerime en sevdiğim hırkamı giyip, kırmızı kitaplarımı alıp arka bahçeye indim. Aylar sonra ilk defa arka bahçeye iniyordum.  En son zemin  sapsarıydı. Kış mevsimi ile aram olmadığı için inmemiştim daha önce. Ama yeryüzüne düşen cemreler havayı ısıtmış, toprağa yeniden hayat bulma fırsatı vermişti. Yemyeşildi her yer; bazı ağaçlar acele edip çiçeklerini açmıştı bile; bazıları ise daha tedbirliydi. Öyle ya zamanından önce açmamalıydı hiçbir çiçek. Ansızın gelen bir soğukla boynu bükülüp  solabilirdi.

Kitaplarımla biraz zaman geçirdikten sonra; ayakkabılarımı,  çoraplarımı çıkarıp toprakta yürümeye başladım. Ayaklarımdan bedenimin tümüne yayılan serinliğin keyfini çıkardım. Güzel bir yer bulup çimlerin üzerine oturdum. Tüm detayları ile zemini incelemeye koyuldum; otları, otların üzerindeki çiy tanelerini, böcekleri, yuvasına giden karıncaları... Bu mükemmel düzen idaresiz değildi. Düzenin her detayı beni tefekküre daldırıyordu. O sırada çıplak ayaklarımın  üzerinde minik bir karınca dolanmaya başladı. Ne kadar sevimliydi. Bir bahar sabahında misafirim olan bu minik dostum beni  Enes'le bir okul çıkışına götürdü. Ders bitmişti. Biz okulun bahçesindeki banklarda oturmuş servisin gelmesini bekliyorduk. Oturduğumuz bankın bir ayağının yanında karınca yuvaları vardı. Hepsi sıraya girmiş oturduğumuz bankın ayağından yukarı çıkmaya çalışıyorlardı. Enes'e karıncaları gösterip "Baksana Misafirlerimiz var." dedim. Enes karıncalara bakıp hafifçe eğildi. Kaşlarını çatıp "Ne işiniz var bakalım sizin burada? Laf dinlemeye mi geldiniz? Sizinle çıkışta hesaplaşırız." demişti. Onun bu hali gülümsemişti beni. İkimiz de birbirimize bakıp gülmüştük.

Şimdi burada, bu an; o zamana dönmek ve anımsamak beni yeniden heyecanlandırmıştı.

Böyleydi işte her anımda bir parça Enes vardı. Parçaları bütün haline getirdiğimde baştan başa Enes oluyordum. Aşk bu değil miydi; benliğinde sıyrılıp Yar ile bir olmaktı.

***

Uzun ve ferah geçen bir günü kendime ayırmamın beni bu kadar acıktıracağını düşünmemiştim. Mutfağa doğru yürüdüm. Annem mutfakta yemek yapıyordu. Sessizce yaklaşıp annemi kollarımın arasına aldım. "Sakin ol deli kızım benim." deyip ellerimi sımsıkı avuçladı. Halimden memnum iyice sokulup "Olmaz annem, zaten çok açım, yemeye seninle başlayacam." dedim. Daha sıkı sarıldım. "Canım annem iyi ki varsın." dedim. Annem kocaman gülümseyip "Sen de iyi ki varsın güzel kızım. De bakalım nerden geliyor bu sevgi hali?" "Nerden olacak anne bahar havasında." İkimiz de halimizden memnun birbirimize bakıp gülümsedik.

Annem yemem için hazırladıklarını masaya bıraktı. Sanki benimle konuşmak istedikleri vardı. Biraz sonra yanıma oturdu. "Asya canım kızım, de bakalım; kitaplardan, bahardan, doğadan başka gönlünü çelen başka bir şey var mı?" Bir anlık şaşkınlık yaşadım. Annem neden böyle bir şey sormuştu. Hiç aramızda bu türden muhabbet geçmemişti. Birden nerden çıkmıştı bu soru. Bir an duraksayıp "Ne demek istiyorsun anne?" Annem tatlı bir tebessüm ile "Demek istediğim çok açık güzel kızım." Anlamıştım demek istediğini ama cevabım ne olacaktı bu soruya bilmiyordum. Aslında bilse kızının bunca zaman yaşadıklarını ne derdi?  Ama anlatamazdım ki. O kadar alışmıştım ki içimde yaşamaya.

Yemeğimden son bir kaşık alıp "Anne benim acil halletmem gereken bir ödevim var. Sorma sormak istediklerini açıklarsın bana." deyip annemin cevabını beklemeden mutfaktan çıktım. Annem anlamıştı kesin ama şu an bulduğum en kolay yol buydu; kaçmak...

***

Dediğim gibi yapmış odama kaçtım annemin sorusundan sonra. Elime kalemimi alıp sevdam ile muhabbetimi  konuşmalıydım. Tüm hengâmeden kaçıp sığındığım yer; sevdamı andığım satırlardı.

"Muhabbettim, özlemim, herkes bu ara sorup duruyor bana; var mı yüreğini mühürleyen diye. Ben susuyorum. Çünkü susmak anlatmaktan daha kolay. Çünkü susarak sevdim, içime ilmek ilmek işledim seni. Bunca suskunluğımun ardından insan nasıl konuşur bilemedim. Acemice yalpaladım. Şimdi sen burada olsan ben sana anlatabilir miydim bunca suskunluğumu, muhabbetimi? Çok isterdim bir gün bu satırları okumanı. Senin haberin yokken sana nasıl hasret dolu olduğumu okumanı, bilmeni isterdim. Okuduğun vakit dilinle değil kalbinle oku isterdim. Suskunluğum ancak böyle anlaşılabilirdi, susarak...

VUSLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin