"Mevsimler değişiyor, yeryüzü değişiyor, gökyüzü değişiyor, daha bir çok şey... Benim yüreğimdeki sevdayla birlikte ben de değiştim, büyüdüm, hamdım piştim. Bir tek senin bendeki yerin değişmedi. Sevdan önce küçücük bir tohumdu kalbimde. Filiz verdi sonra kök saldı tüm yüreğime. Öyle bir kök saldı ki bir sen kaldın orada. Bir seni bildim orada. Şimdi yüreğimde büyüttüğüm sevdamla bir mevsim daha eskittim. Oysa sanardım ki bahar mevsiminde taze çiçeklerle, serin bir yel ile gelecektin. Gelmedin ve bahar bitti. Gelmedin ve ben sensiz seni bir mevsim daha yaşadım. Ama bir bilsen yüreğimde kanat çırpıp duran umut kuşlarını... Hepsi şahit muhabbetime, hepsi şahit sevdama...
İnsan görmeden özler mi? Gözden ırak olan gönülden de ırak olur mu? Olmuyormuş muhabbetim, olmuyormuş. Ben bu süreçte bunu tecrübe ettim. Irak olmak bir yana en yakınım oldun. Şimdi kalkıp da sana uzaklık yakışır mı yüreğime sana bu kadar meftunken, seni nasip edene bu muhabbetle erişmişken? 'Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler tesellisine sığınıyoruz ben ve yüreğim. "
Enes'e yazdığım ve okuyamadığı onlarca hasret mektuplarından birinin daha son cümlelerini tamamlayıp defteri kitaplığımın en güzel köşesine kaldırdım. O sırada içinden kurumuş bir gül yaprağı düştü. Baharın son zamanlarından kalma bir gül yaprağıydı. Bahçeden alıp koymuştum hasret dolu mektuplarımın bulunduğu defterin arasına. Kurumuş yaprağı alıp kokusunu içime çektim. İçimi bir huzur kapladı. Sanki özlemini duyduğum her şey avuçlarımın arasında, kokusu burnumun dibindeydi. Enes'in kokusu nasıldı? Nasıl kokardı Enes? Hiç bilemedim ki çünkü o derece yakında durmadım. Kokusunu ezberleyecek kadar zamanım olmadı onunla. Sesi, gözleri, yüzü her ayrıntısı ile aklımda, kalbimdeydi. Peki ya kokusu? Bunu bilememenin eksikliğini ilk defa hissediyordu kalbim, ruhum ve tüm benliğim.
Masamdan kalkıp pencereye doğru ilerledim. Yaz aylarının ilk günleriydi. Dışarıdaki havanın sıcaklığı iyice kendini belli ediyordu. Ağaçlar, gökyüzü, kuşlar tüm mevcudat her şeyi ile muhteşem bir nakkaşın eseriydi. Mevcudatı düşünüp tefekküre dalmak çoğu dünyevi sıkıntıdan alıyordu insanı.
Gökyüzünü düşündüm. Kuşların durmadan kanat çırpıp durduğu gökyüzünü... Ne vardı ki gökyüzünde onları bu denli kanatları ile çırpmaya iten? Özlem miydi? Hiç bitmeyen bir özlem... Göğe duyulan özlem... Onların hikayesinde kanat çırpmak vardı özlenilene ulaşmak için. Yorulmayı, dermansız, soluksuz kalmayı göze alarak. Peki varmak nasip olacak mıydı? Vuslata erecek miydi umut dolu yürekleri ve yorgun kanatları? Kimbilir... Benim hikayem de onların hikayesine ne çok benziyordu. Hasretim gökyüzüne, hasretim göğe, hasretim Enes'e, sevdama, muhabbetime... ve en nihayetinde varışım Allah'a, sevgisine olmuştu. Hamdolsun.
Çalan telefonumun sesi ile daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Arayan Elif ablaydı. Telefonu açınca o sıcak ve coşkulu sesi ile "Asya'm hazırlan hadi çıkalım geç olmadan." Sesi ile yine mutlu etmişti beni güzel insan. Elif abla ile bugün Ahmet abiye çok güzel bir sürpriz hazırlamıştık. Elif abla bebeğinin cinsiyetini yeni öğrenmişti ve bunu tatlı bir sürpriz ile Ahmet abiye söyleyecekti. Bunun için alışveriş yapacaktık. Ondan sonra Ahmet abinin dükkanına geçecektik. Telefonu kapatıp hazırlandım. En az Elif abla kadar heyecanlıydım. Minik bebeğimiz, mucizemiz daha ne güzellikler sunacaktı bize kimbilir.
Elif abla yol boyunca alacaklarını saydı. Seçenekleri sundu. Konuşup durduk o kadar heyecanlıydı ki her cümlesi ile heyecanı artıyordu. Bebek eşyalarının satıldığı bir dükkana girdik. O kadar güzel şeyler vardı ki her birinde minik bir çocuğu sevme eğilimi oluştu bende de. Annelik duygusu yaradılışımızda vardı. Bunun başka açıklaması olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLAT
Literatura FemininaMinik bir kalbe düşen cemrenin gözlerde hayale dönüşmesiydi yaşadığım aslında. yıllar sonra bile hissettiğim bu şey neydi bilmiyorum? Aslında yürek yüreğe değmişti, Aşk bahaneydi..O cemre yüreğime düştüğü ilk andan beri, o zamana dek hissetmediğim b...