"Bir gün" dedi, " bir gün senin gibi yazacağım moruk..."
Önce benim gibi düşünmeyi öğrenmelisin evlat.
Benim gibi yaşamayı,
Hissettiklerimi hissetmeyi,
Benim gibi aşık olmayı öğrenmelisin evlat.
Şimdi; bir kağıt bir de kalem al eline.
Karala, durmadan karala. Ruhun yön versin kaleme, aklın değil. Solucanlar kemirinceye dek beynini, yaz be evlat. Yaz gitsin. Miden bulanacaktır. Başın ağrıyacak, gözlerin donuklaşacaktır elbet. Anlatmak böyle bir şey işte. Kolay değildir ruhunu kağıda dökmek, öykü yazmaya hiç benzemez. Bırak diyecek birileri, bırak şu lanet kalemi. Halini görmüyor musun ? Bırakma. Sevmek zorunda değilsin; yazacaksın ama. Yazacaksın çünkü, umuttur yazmak. Hem yaşatır, hem öldürür seni. Yaşamaktır yazmak, anlam katmaktır hayatına. Berbat yazdığını düşüneceksin -belki gerçekten de öyle- yılma, yılanı siksinler. Değiştim; ama yılmadım. Gözaltlarım karardı, uyuyamaz oldum geceleri. Rüyalarımda hep aynı figür, pembe bir gelincik kovalıyor beni. Ne olduğunu biliyorum. Kalemi terkediyim istiyorlar. Terketme evlat... Sana bir emanet bırakıyorum; bir daktilo. Kalbinden bile daha derinlerde sakla onu. Yaz evlat, yaz.
Bırakma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşadığım Kadarıyla
RandomKimseden medet ummuyorum. İçimdeki karanlığın sahibi yalnızlığıma ortak oldu. Bir gün yazıyorum, sonraki gün tekrar yazıyorum. Sonu olmayan bir maratonda, sadece yazıyorum...