14.Bölüm} Ölmek

224 29 12
                                    

“Yani, sanmıyorum ama olabilirsin de.”

Ellerimi saçlarımın arasından geçirerek ofladım. Olamzdım değil mi? Tabiki de olamazdım. Sonuçta aynı yere düşmemiz bile tesadüf değil saçmalık olurdu. Sevgilimle aynı yerde olmam, peh, ne saçmaydı.

“Bilmiyorum.” dedim tekrar derin bir of çekerek. “Her şey o kadar karışık ki, anlamakta zorluk çekiyorum.”

Arkasına yaslanarak kafasını tavana kaldırdı. O sırada içeri giren kişiye kafamı çevirdim. Aria ’da yavaş adımlarla ve asık surat ifesiyle birlikte odaya girip yatağa oturdu.

“Ne yapıyorsunuz?”

“Düşünüyoruz.” dedim boş gözlerle bakarak. “Saçma sapan olayları düşünüyoruz.”

Ofladı ve Alex’e baktı.

“Alex?” diye sorar bir ifadeyle seslendi. “Sen de mi?”

Onaylarcasına başını salladı ve yanaklarını şişirerek garip bir ifadeyle Aria’ya baktı.

“Ne yapacağız biz?” diyerek hafif süreli gerginliği ortadan kaldırmak için konuştum. “Böyle bekleyecek miyiz?”

Aria sanki bir şey unutmuş gibi elini başına koydu. “Size söylemeyi unuttum.” diyerek Alex ve bana baktı. “Bayan Nora sizi çağırıyor.”

Gözlerimi devirerek sinirli bir ifade takındım, “Hep bizi mi bulur? Böyle bir durumda olacak şey değil.” ayağa kalkarken Aria omzunu silkti.

“Alex, sen kapıda bekle,” dedi imalı bir şekilde bakarak. “Suzy'nin hazırlanması gerekiyor.”

Suzy ismini duyunca yine sinirlendim. “Benim adım Anastasia!” diye bağırdım istemsizce. “Bana Suzy demeyin!” Odadan hızlı adımlarla çıkarak kapıyı çarptım.

Bayan Nora yine ne isteyecekti? Böyle bir zamanda neden çağırırdı ki, saçma şeyler yüzünden. Bla bla. Bayan Nora’nın kapısına hafifçe vurarak seslenmesini beklemeden içeri girdim.

Bayan Nora’nın bana attığı garip bakışı takmayarak gözlerimi devirmekle yetindim.

“Diğerleri nerede?” diyerek bana baktı. “Acele etmeliler.”

“Geliyorlar.” dedim sakinliğimi korumaya çalışarak. “Birazdan burada olurlar.

“Peki Suzy sen şöyle geç.” dedi koltuğu işaret ederek. Gerçekten bana oyun mu oynuyorlardı? Ellerimi sıkarak gözlerimi kapattım. Bir isim bana nasıl bu kadar ağır gelebilirdi? Bunu hiç düşünmemiştim.

“Anastasia.” diye hafifçe söylendim. “Benim.adım.anastasia.” diye tekrarladığımda, bana anlamsızca bakışları yüzünden içimden tekrar konuşma isteği uyandı.

“Bu saçmalığı da nereden çıkardın?” diyerek gözlerini kıstı. “Senin adın Suzy.”

“Yeter!” bağırarak konuşmamı sürdürdüm. “Gerçek adım, Anastasia. Bana Suzy ismini siz taktınız ve ben isim takılacak bir evcil köpeğiniz değilim. Ne istediniz benden? Ailemden ayırırken hiç mi canınız acımadı, ha? Hiç mi kalbiniz yok? Her şeyi geçtim en azından gerçek ismimle hitap edin bana. Acı vermekten başka bir işe yaramıyor. Buraya geldiğimden itibaren bir kez bile doğru düzgün mutluluğu tadamadım ki ben, çünkü sahipsizmişim gibi ayırdınız beni ailemden. Sanki sokakta yaralı bir hayvanmışım gibi aldınız beni, ama yaralarımı daha fazla acıtmaktan başka bir işe yaramadı uğraşılarınız. Sizden nefret ediyorum!” konuşurken gözümden düşmek için beni zorlayan damlaları serbest bıraktım. Nasıl da güçsüz duruyordum karşılarında? Kendimi toparlamaya ihtiyacım vardı. Kendi ayaklarımın üstünde durmaya alışmam lazımdı.

Bayan Nora söylediklerim karşısında ağzı açık bana bakakaldı. Kimdi o? Sahibim miydi? Bu sorunun cevabını bilmeme rağmen, kendime sorduktan sonra 'Hayır.' cevabını almama rağmen, tekrar tekrar sorma isteği uyanıyordu içimde. Çünkü, hissettirdikleri buydu.

Son hız koşarak odama girdim. Kapıyı kilitleyerek kendimi yere attım. Gözlerimdeki yaşları geri itmeme rağmen tekrar tekrar ısrar ediyorlardı. Ne olursa olsun, güçlü durmalıydım. Onlar beni değil ben onları yönetmeliydim.

Kapıya vurulmasıyla irkildim.

“Aç kapıyı,” Alex’di bu, oysa Nora olmasını beklemiştim. “Aç dedim!”

Ses çıkarmayarak ellerimi başımın arasına alarak kulaklarımı kapattım. Beynimdeki sesleri dinlemek istemiyordum..

“Suzy, Suzy, Suzy...”

“Yeter sus artık suuusss!”

O sırada gözlerimin içine kadar pencerenden giren güneş ışıklarını ıslak gözlerimden uzaklaştırmak için elimi gözlerimin önüme koyarak güneşin değmesini engellemek istedim.

Sonra gülmeye başladım, gerçek anlamda psikolojim bozulmuştu. Kendime zarar vermeliydim, çünkü bu bir rüyaydı ve eğer canım acırsa uyanabilirdim, değil mi? Gözlerim kapanırsa gerçekte de uyanabilirdim. Eski hayatıma geri dönüp kardeşim Olivia ile birlikte oyun oynayabilir, ailemle yemek yiyebilirdim.

Bir umutla ayağa kalktım. Acaba camdan mı atlamalıydım? Hayır. Böyle çok kolay olurdu. Jilet var mıydı banyoda? Olmalıydı. Çünkü bu kâbustan uyanmalıydım, olmak zorundaydı.

Ruhsuz hissediyordum kendimi, sanki kenara atılmış bir çöp kadar değersiz, ruhsuz, hâlsiz, cansız, çaresiz ve düşüncesiz. Ben kendimi kontrol edemiyordum da sanki rüzgar beni nereye sürüklerse oraya gidiyordum. Sanki ne yaptığımı bilmiyor, kendi dünyamda yaşıyordum

Kahkahalar atmaya başladığımda, kapıdaki yumruk sesi hâlâ durmamıştı. Kahkahamı duymuş olmalı ki, seslendi.

“Kahretsin!”

“Alex, ben evime gideceğim.”

Ağlamakla gülmek arasında bir şey yaşarken banyoya girmiş, jileti almıştım. Aynadaki görünüşüme bakınca bir an kendimle alay edesim geldi.

“Ne kadar tipsizsin.” diye söylendim kendime. Ağlamaktan şişmiş ve kızarmış gözlerim, yanaklarımda aptalca sırıtan damlalar, göz torbalarım, somurtkan ifadem ve kuruluktan çatlayıp kanayan dudaklarım ile mükemmeldim.

Jileti alarak yatağıma oturdum. Karşıma Olivia geldi. Şaşkın ifadeyle ona baktım.

“O-Olivia?”

“Yapma, yapma, yapma.”

Hayır, bir kez söylemişti. Sadece beynimde yankılanan sesim bana alay etmekle meşguldü. Olivia burada değildi, bilinçaltım bana oyun oynuyordu, farkındaydım.

“Kardeşim.” diye gülerek ona dokunmaya çalıştım. “Geleceğim.”

Jileti titreyen ellerimle bileğime yaklaştırdım. Dik kesmeliydim, ancak öyle ölürdüm. Ama vampirler ölümsüzdü . Yukarıdan bileğime doğru bir yol çizerek kestim. Kestiğim yererden kanlar çıkıyordu, bu beni korkutmasının aksine güldürüyordu. Biraz akan kanı izledikten sonra yatağa düştüm. Dudaklarımdaki gülümsemeyle gözlerim kapanıyordu.

Kapı sesiyle birlikte Alex içeri girdi. Koşup bileğime baktı. Gözleri kan rengini alıp koyulaşırken, beni kucağına aldı. Son hissettiğim buydu. Ölmek miydi bu? Ölmek nasıl bir duyguydu? Ben ölemezdim, bu duyguyu hissedemezdim ben vampirdim. Eğer ölebilseydim, Sevdiklerimde birlikte gelir miydi benimle? Yoksa bir ruh hastası olarak mı yaşardın kendi dünyamda?

Ölmek ölmek ölmek. Diye tekrarladım kurumuş dudaklarım arasından. Gülümsedim ve Alex’in kolları arasında kapattım gözlerimi.

Kırmızı DokunuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin