Bölüm 3

11 2 0
                                    

Kitaplığının üzerinde duran, kağıt tomarından; bir yaprak kağıt alarak düzgünce ikiye katladı. Bunu şimdilik, mum için altlık olarak kullanacaktı. Sigarası halen ağzındaydı, fakat öfkeden tütmüyordu. Onu öfkeden çıldırtacak olan, bay çakmağı hırkasının cebinden çıkartarak ilk önce sigarasını tutuşturdu. Ardından ise antika mumu. Bir süre mumun erimesini bekledi. Böylece onu kağıda damlatarak, mumun sabit bir şekilde kağıdın üzerinde durmasını sağlayacaktı.

Bekledi. Bekledi ...

Mum erimiyordu! Yanıyor, hatta etrafa çok güzel bir ışık yayıyor ama salak şey erimiyordu. Bunun çok saçma bir durum olduğunu düşünse de, bu durumun; mumum antikalığından veya her ne boktan yağ ile yapıldıysa ondan kaynaklanacağına kanaat getirdi. Mumu, masasının üzerine dik bir şekilde koyarak "Sakın düşme. Tamam mı?" diye tembihledikten sonra hemen bir koşu gidip tek kafaya sahip pirinç bir şamdan getirdi. Antika mumu şamdana yerleştirdiğinde, gerçekten çok şık ve bir o kadar gotik bir eşyaya sahip olduğunu gördü. Onu iyi ki almıştı.

Zifir'den ses çıkmıyordu. Sanırım ilk defa sahibinin sözünü dinlemiş olmalıydı. Mum erimiyor, fakat ardından yoğun, yağlı bir duman bırakıyordu. Tavanlar leş gibi olacak diye geçirdi aklından. Varsın olsundu, bir badanalık işi vardı. Mum, o kadar tatlı bir ışık yayıyordu ki; vücudunu veba gibi saran stres ve endişenin, yavaş yavaş silikleşmeye başladığını fark etti. Mum ara ara, habis bir çöl yılanı gibi tıslayarak sanki ona bir şeyler fısıldıyordu. Mesafeyi fazla abartmadan, kulağını muma doğru yaklaştırdı. Sanki bir çocukla konuşur gibi, nazik bir üslup takınarak; "Efendim? Bana söylemek istediğin bir şey mi var?" diyerek, Antika muma cevaplayamayacağı(?) bir soru yöneltti.

Tam o anda, antika mum sanki onu anlamışçasına; parlaklığını koruyarak, hafifçe tıslamıştı.

"Tıss..."

Ebru, aldığı bu cevaba karşılık kendini tutamayarak, şen bir kahkaha attı. Evet, sanırım kayışı yavaş yavaş kopartıyordu. Kendi zihninde kurduğu saçma ama bir o kadar eğlenceli bir oyun icat etmişti.

"O halde, dökül bakalım. Ne söylemek istiyorsun?"

(Sigarasından derin bir nefes çekti.)

Antika mumda herhangi bir farklılık yoktu.

"Ö-höh.. ehem... Duman genzimi yaktı. E hadi ama utanma(!)"

"Tı - tıss.."

Sigarasından son bir derin nefes çekerek; hemen arkasında duran ahşap kitaplığın, ikinci katında bulunan kül tablası üzerinde, o kokuşmuş ölüm çubuğunu söndürdü.

"Hadi senle bir anlaşma yapalım. Tek tıss hayır, iki tıss evet. Tı – tıss ise emin değilim git kedine sor olsun. Anlaştık mı?"

"Tı – tıss "

İsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin