○●~11~●○

32 7 10
                                    

Hayatın her alanında engeller çıkacak yoluna. Sen taşa takılmadan yürümeyi öğrendiğinde büyüyeceksin. Belki düşeceksin ama ayağa kalkmayı bileceksin. Zamanla seni yıkan her şeyin etkisiz olduğunu ve aslında en güzel gücün kendin olduğunu yaşayarak ders edeceksin kendine.

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
" O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
" O benim. " diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

--------------------------------------------------------------------

9 Gün Sonra

Kapının dışında bulunan sandalyelere yan yana oturdular. Birbirlerinin ellerini sıkıca tutup sarıldılar ve o şekilde Melih'in çıkmasını beklemeye başladılar. Birisi onları bu halde görse muhtemelen onları kardeş, içerde yatanı da ebeveynlerinden biri sanırdı.

Ama onlar zaten kardeş değiller miydi? Evet kan bağları yoktu lakin kardeş olmak için illâ kan bağının olması gerekmezdi ki. Dertleri, acıları, mutlulukları ortaktı.

Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemizdir. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ, seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekme zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. Biliyoruz, çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz.

Az sonra kapı açıldı ve Melih, abisinin koluna girmiş bir şekilde dışarı çıktı. Gözleri doğrudan onu buldu. Ayağa kalktığı gibi koşarak Melih'in boynuna sarıldı. O an zaman durmuştu sanki. Sevdiğinin o aşina olduğu kokusunu içine çekti. Göğsünün sızlamasına aldırış etmeden sıkıca sarıldı, saçlarından öptü. Sonra teker teker Alp, Berke ve Eren'e de sarıldı. Sarılma faslı bitince tekrar Meris'e dönüp elini tuttu ve hep birlikte hastaneden çıktılar.

Ortak eve geldiklerinde Meris, Melih'in aç olduğunu düşünerek mutfağa geçti. Telefonunu çıkartıp Kumsal'ı da aradı. Erkekler salonda oturmuş laflıyorlardı. İçeriden Berke'nin uzun zamandır duymadığı kahkahaları yükseliyordu.

Melih için sıcak bir çorba hazırladıktan sonra mutfak kapısından kafasını çıkartıp Alp'lere seslendi.

"Ee yemekte ne istersiniz? Siparişlerinizi alayım beyler."

İMKANSIZ  ( ASKIYA ALINDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin